Bugün 97 STK’nın imzaladığı Milli İrade muhtırasını okudum yine. Günlerdir durup durup okuyor, okudukça hafakan basmış gibi ürperiyorum Mamoste.
Doğası tutarsızlık olan konjonktürel politikaların ve egemenlerin yandaşı olmaktan başka sivil olmaya herhangi bir hayat alanının kalmadığı bir çılgınlığın eşiğine vardık.
Amaç ve tüzükleri dernek, vakıf, birlik, dayanışma, hak, tevhid, inanç, ilim, medeniyet, tarih, kültür, yardım, insan, sadaka, araştırma, hukuk gibi kavramlarla belirlenmiş 97 STK…
Bir ülkede, bu 97 büyük Sivil Toplum Kuruluşunun; denetlemek, izlemek, gözetlemek, eleştirmek görevinde oldukları iktidarın uzantısı olmak dışında bir varlık nedenlerinin kalmadığını, hükumet adına muhtıralar imzaladığını düşün.
Dün, bu 97 STK’ya 37 tane daha eklenmiş. “Hakk ve sabır eksenli” demişler hükümete ve “dün olduğu gibi gelecekte de en sadık yarenleri ve duacıları olacağımızı kamuoyuna saygıyla ilan ediyoruz.” demişler Mamoste. “EN SADIK YARENLER”i olmakla kalmamışlar, “Milletin Beyanı” bu demişler.
Gerçekten, beyinleri dumura uğratan egemen dilin dimağında patlayaduran gürültüsünü biraz olsun bastırmaya çalışarak düşün, gerçekten bir düşün Mamoste.
Ülkenin gelecek umutları, tarihsel mirası, tarım alanları, üretim altyapıları, kamu kaynakları hatta genetik sağlığı, bizden sonra kıyamet gibi katledilir veya yağmalanırken; 97 STK, iktidarın mevzi kavgalarının uzantısı olarak ses veriyor.
Can çekişen bir atın gövdesine çullanmış çakal sürüsü gibi vahşice dişleyen ücret, ceza, vergi ve faturaları ödemek için hayatları çürütülen, ömürleri çalınan çalışanlarının %90’ının artık insan yerine bile konmadığı bir ülkeden sözediyorum Mamoste, sen de görmüyor olamazsın! Ve o bankamatiklere döndürülmüş ‘asgari’ hayatlardan kopartılan her lokmanın, hiçbir değer üretmeyen bir avuç parazitin refahlarını, rezidanslarını, maaşlarını, medya imparatorluklarını, danışmanlarını, makam arabalarını, sekreterlerini, tatillerini, umrelerini finanse ettiği bir ülke.
Memur veya tetikçi olmayan hiçbir haber, bilgi, düşünce, strateji veya araştırma kaynağının nefes alamaz hale geldiği, akademisinin okur yazar oranının dış politika itibarından daha hızlı düştüğü bir ülke.
Roboski’yi düşün, Gezi’yi düşün. Ülkenin hükumeti milyonları yurdundan yüzbinleri hayatından eden felaketlere; din, ahlak, adalet adına ne varsa salya sümüğe çeviren bir üslupla tellallık yaparken sesini çıkarmayan Sivil Toplum Kuruluşları düşün. Tüzüklerindeki herşeyi yozlaştıran bir sesle hükumete; yani parklarda yatmak, kamplarda sefalet, çocuklara varan fuhuşla nefes almaya çalışan o insanları yurtlarından söküp buralara fırlatan, yurtlarını yıkmaya, kalanları katletmeye devam eden kabusta rol alanlar ve onların memurları, beslemeleri, ortakları, akrabaları işte onlara amin diyen Sivil Toplum Kuruluşları düşün Mamoste. Düşün ki ürpertimde yalnız kalmayayım.
Son nefesini vermemek için dünyayı cehenneme çeviren bir sistemin dayattığı konjonktürlerin tüm çırpınış ve taşeronlarıyla çullandığı bir milletin iradesini temsil ettiğini iddia edenlere, ateşkes diyenlere hain/satılmış diyenlere; müdahalelere hayır demeye Şeytan’la anlaşma teklifi yapan kripto gavur muamelesi çekenlere, sivillerini ölü ele geçiren bir iradeye yani, milletin iradesi adına TEMENNA MUHTIRASI yayınlayan 97 STK.
Temel eğitim kurumları birer fare yarışı parkuruna dönmüşken, mesela deprem kurbanları depo kutularında donmaya ve ülke bankaların, büyük şirketlerin, genelev patronlarına melek dedirtecek kadar insafsız insafına terkedilirken oluyor bu. Ülkeyi askeri vesayetten kurtarmak görevini, bankalar vesayetine çevirirken pişkin pişkin faiz lobisi sloganları atan bir iradeye şükreden sivil toplum kuruluşları…
Yalan, ikiyüzlülük, açgözlük ve goygoyculuk egemen değerler; tecavüz, cinayet, hatta polis eliyle linç normal hale gelirken; 97 STK’nın Milli irade adına hükumete temennalar çekmesi, traji-komik bulunamayacak, çelişki diye geçiştirilemeyecek kadar mülevves bir tezahürü değil midir karanlığın? Sen söyle.
Şairlerinin, alimlerinin, profesörlerinin, vekillerinin bataktan batağa koşan politikaları imanın şartları gibi savunan iktidar mücahitlerine döndüğü bir toplumun kuruluşlarından başka ne beklenir deyip geçme Mamoste. Bu ‘başka ne beklenir’ler yüzünden geldik buraya değil mi?
Bin yıl, bin beşyüz yıl süren ve sürmeye değer ne kaldıysa, üç-beş yılda hurdahaş edildi, ediliyor. Sabret diyorsun Mamoste, sabrediyorum. Yutkunup duruyorum içimde birikenleri. Ama bugünlerin birinde açıp ağzımı, yumarsam gözümü, umutsuzluğun dibine vurduğumu düşünme. Kuruluşu olmayan bir kaç sivil bul, ‘artık yeter’ diyelim bu ‘Milli İrade’ye. Ne bileyim, bir imar alanını işgal edelim, domates ekelim mesela. Henüz hayatta nenelerin özenle sakladığı GDOsuz tohumlar çürümeden.
Çünkü bir de şunu düşün Mamoste, düşün ki ürpertin güç kazansın: Ya bu ülke dünyanın Allah’la, toprakla, hayatla barış içinde, adalet ve özgürlükle yaşayacağı bir hayat için son umuduysa?
Sivillerin kalmadığı, yağma sonrası bir bölge, bir çöplük olmak yolunda bu ülke. Sivillerin ve ‘sivilizasyon’un (medeniyetin) kalmadığı…
NOT: Soma, Ermenek ya da Asgari Ücret konusunda söyleyecek bir şeyi olmayan ve artık iktidarın paspası olmaktan başka bir irade veya platform fonksiyonu kalmamış bu sözde STK’lar, ihale kovalayıcıların kurduğu yeni vakıfların da katılımıyla tüm egemen basında tam sayfa yayınlanan bir bildiri daha imzaladılar. “Yeni Türkiye Yolunda yeni şeyler söylemek lazım” dediler. Bir kaç gün sonra da bin odalı sarayda yemeğe davet edildiler…
Aslında kavga Hükümet-Cemaat kavgası değil bence. Hükümettekilerin de mensubu olduğu ve bildiride logoları olan cemaatçiklerleThe Cemaat arasındaki bir kavgadır. Şimdiye kadar malum cemaatle kavga edemeyenlerin devlet gücünü arkasına alarak ya da önüne katarak kavgaya cesaret edebilmişlerdir. Her korkak gibi “usta” nın arkasına saklanmakta ve bak usta sana neler diyorlar ve onu kışkırtarak galip gelmeye çalışmaktadırlar. The Cemaat de bir kaç yıl öncesinden aynı yolu tutmuştu. Sonuç ortada. Aslında farkında olmadan bir kaç yıl sonra işleme konmak üzere kendi haklarında suç duyurusunda bulunmuşlardır.
selamun aleykum
katıldığım sözlerinde var katılmadığım sözlerinde
müslüman kalple yazıyorsun doğrularını
adaletin tecelli ettiği bir ülke istiyorsun bizler gibi
hak ve batıl arasında kalmışların itiş kakışından rahatsızsın sen de
bizler gibi mutezil
bizler gibi delisin her daim
şuurun şaz edildiği günlerin içindeyiz
eleştiri gerekiyor
elekten geçirilmiş sözlerin süzüldüğü cümlelerle yazılmış
tarih doğurgan bir ana gibi duruyor karşımızda
biz de ona bakıp bakıp
duruyoruz sadece
elbet düzelecek her şey
elbet melekleri göreceğiz
devrim olduğunda
yeryüzünün toprağında
mehmet efe bir yazar mı bir şair mi?
şairse “tamam” der geçerim.
şiirin doğası realiteden kopuktur zira.
yok teorisi olan söyleyecek sözleri olan bir yazar ise o zaman durum çok vahim demektir.
öyle anlaşılıyorki eski arkadaşlarınıza olan öfkeniz sizi adaletten ve insaftan bir hayli uzaklaştırmış.
ya açık açık konuşun, gözlemlerinizi belgeler ile destekleyerek muhalefet edin ya da slogan atmaya son verin.
Selahattin bey, ne üzücü, öyle anlaşılıyor ki, eski arkadaşlarınıza olan bitmez sevginiz sizi adaletten ve insaftan bir hayli uzaklaştırmış.
La ilahe illallah diyorsaniz, realite ile Allah arasinda bir tercih yapmalisiniz. Allah ile birlikte realiteye tapamazsiniz. Allah’in emirlerinin karsisina realiteyi koyamazsiniz.
islamcılığın bayrağı şiir ocaklarında dalglanmaya devam ettikçe, kaçınılmaz olarak realiteyi/gerçeği/hak olanı ıskalamaya yargılı kalacağız galiba.
Bir de, bu ‘millî irade’yi doğruluk ölçüsü ve hatta kutsal belleten nedir bize, Lût’un peşinden gelmeyen/Nuh’un gemisine binmeyenler dahi bir nevi ‘millî irade’ değil miydi?
STK ların hükümetlerle dirsek teması kadar,hükümetlerin de STK lara her türlü olumlu-olumsuz temaslarına da karşı olan biri olarak,STK ların sivil kalan tek alan olmasını ve hertürlü baskı ve zorlamanın dışında tutulmasını savunuyorum.Bununla birlikte 28 Şubat sürecinin öncesinde ve sonrasında bu metinde adı geçen birçok STK nın,baskı/ötekileştirme/faaliyet alanlarını daraltma gb birçok olumsuz eylemi dibine kadar yaşamış oldukları malumumuz.Son 10 yıl içinde maddi/manevi en parlak dönemlerini yaşayan bu STK ların bu süreçte onları destekleyen hükümete bir şükran metni sunmalarını bir temanna gözüyle değilde,yaşanılan sürecin öncesine ve sonrasına görüş bildirme gözüyle de bakılabilir.Bu hükümetin her politikasını destekledikleri anlamına da gelmez,zaten aksi durumlarda olumsuz görüşlerini de beyan etmekteler.Asıl takıldığım taraf,bu metnin altına imza atarken yönetim kurullarına ve asıl destekçilerine yani esas sivillere danışıp danışmadıkları.Eğer onlara danışılmadan imza atılmış ise sivilliklerini lekeleyen imza değil bu tutum olmalıdır.
12 EYLÜL VE 28 ŞUBAT’ı görmüş biri olarak birşeyler yazayım dedim ama yazmıyorum,
şu kadar ki; “öylede olur böylede olur “
Selamun Aleyküm
Mehmet Efe abi yazın çok anlamlı ve vicdanınla yazmışsın ama yazının bu kısmında Suriye meselesine vurgu yaptığın belli. Eğer böyleyse vicdanını işine geldiği yerde kullanan bir ahmaksın derim sana.
“Ülkenin hükumeti milyonları yurdundan yüzbinleri hayatından eden felaketlere; din, ahlak, adalet adına ne varsa salya sümüğe çeviren bir üslupla tellallık yaparken sesini çıkarmayan Sivil Toplum Kuruluşları düşün. Tüzüklerindeki herşeyi yozlaştıran bir sesle hükumete; yani parklarda yatmak, kamplarda sefalet, çocuklara varan fuhuşla nefes almaya çalışan o insanları yurtlarından söküp buralara fırlatan, yurtlarını yıkmaya, kalanları katletmeye devam eden kabusta rol alanlar ve onların memurları, beslemeleri, ortakları, akrabaları işte onlara amin diyen Sivil Toplum Kuruluşları düşün Mamoste. Düşün ki ürpertimde yalnız kalmayayım.”
Aleykümselam Fatih Bey,
Suriye meselesi değil, o ve onun gibi meselelerin ‘sivil’ sonuçlarının, söz konusu STK’lar ve bölgemizdeki benzerlerince büyük ölçüde görmezden gelinmesini vurgulamaya çalışmıştım. İşime geldiğini nereden çıkardınız? Yine iddianızın imasıyla, işime gelmediği için atladığım, örtbas ettiğim nedir?
devlete cemaatler sızma yapmaya çalışırsa böyle olur biri diğerine böyle işler yapar erkek aslan yaşlanınca başkası gelir onun bölgesine hakim olur. bunlarda böyle ancak devlette cemaat olmazsa olmazmı bunların sızmalarını veya devlettte taraf olmalarını engellemek veya devlet işinde cemaat menfaatı gözeten veya cemaat adına işler yapanları ihtilalcileri yargılar gibi yargılamak lazım
Veli Bey, sorun devletin şeffaf, katılıma ve ayrımsız herkese eşit olarak açık, hukuk sisteminin de adil olmamasında gibi geliyor bana.
Hayırlı akşamlar,
Konuyla ilgili olarak, yazdıklarınızı onayacak şekilde bir tweete verdiğim cevabı aşağıya kopyalayarak başlıyorum:
Bağımsız siviller olmasını beklediğimiz STK’ların aslnda nasıl da çıkar adına devlet güdümlü olduğunun ya da hükümetin onları nasıl da güttüğünün abidesi olabilecek bu ilanlar, bir ehil çobanın koyunları bir araya toplaması gibi, STK’ların da tam RTE-TK olduklarını ispat etmiş oldular. Yukarıda “..açıp ağzımı, yumarsam gözümü..” dediğinize benzer patladığım bir anda başbakanımız hakkındaki görüşlerimi, son yaz mevsiminin sıcağında kendisine yandaş yayın yapan bir köşe yazarına göndermiş olduğum, yukarıdaki kısa tweet cevabına inat, kendimden de bahisle oldukça uzun -ve ilk- mesajımla belirtmiştim. Okumak zaman alacak fakat onu da buraya kopyalıyorum ki böyle bir otorite karşısında STK’ların da zabit ve zabıtalar gibi hareket etmesinin doğallığını görebilelim. Keşke böyle olmasa. (Bu arada, o dönemde Gezi ile ilgili yazınıza, barındırdığı yüksek dozdaki ajitasyon ve demogojiye tepki olarak gönderdiğim cevapta biraz kızarak biraz da hissettiğim yakınlıktan dolayı “sen” diye hitap etmiştim, kusura kalmayınız. Aslında Gezi’ye değin bu tarzda hiç yazan biri de değildim, şimdiye kadar bu türden yazdıklarım da ancak 5-6 olmuştur) O zamanlar, başbakanımızın Mısır’daki darbeyi -biraz da geçerli sebeplerle- üstüne alınmış şekilde gece gündüz bağıra çağıra kükreyerek yaptığı konuşmalar bana Nazım Hikmet’in TARANTA – BABU’ya mektuplarını hatırlatmıştı.
Bazı aklı evvellerin bunu yapacağına kuşkum olmasa da, burada başbakanımızı Mussolini’ye benzettiğim iması çıkarılmaya çalışılmasın, komik olur. Duyguları benzetiyorum sadece.
Aşağıdaki mesajımda kendi algılarımca betimlemeye çalıştığım bir başbakanın, elindeki tüm gücünü ve emrindeki kurnaz kurmaylarını, her aykırı sesi susturmak için her tür yolu denemeye sevkedeceği de kuşkusuz olur. İlan sahibi STK’lar da şimdi olduğu gibi gerektiği anda bu kurnazların güdümünde aynı amaca hizmet edecek maşalar haline dönüştürülecektir elbette.
Uzatmadan, sizi o uzun mesajımla ve sonuna eklediğim soru ile başbaşa bırakıyorum. Saygılarımla,
end….
Ne dersiniz Sn Efe, güzel yurdumuzda GDOsuz doğal kokulu kırmızı domates yetiştirebilecek yeterli sayıda bağımsız sivil var mıdır?
Bazı hastalıklı ruh halleri vardır; kervan yoldayken durmasını, dururken yürümesini, pazardayken çöle düşmesini isterler. Onlar için önemli olan mevcut durumu analiz edip bir eleştiri yapabilmeleridir. Hiçbir zaman büyük fotoğrafı görmek istemezler, gözleri egemenlerin yanlışlarındadır. Başka beslenecek damarları olmadığından… Bazı hastalıklı kişilik türleri vardır, ağabeylerinin adım atmasına bakarak var olurlar. Onlar olmayınca anlamsızdırlar. Tek bir orjinal fikir, bir yol ve çığır açma girişimi sergilemezler. “Doğru” yalnız onların savunduklarıdır. Hürriyet yalnız onların tanımlamalarında hürriyettir. Bir bakarsınız liberalizm gezi’sindedir, bir bakarsınız antikapital felsefesinde… Herkes yanlış; ben ben ben doğruyum. Eski hikaye ama yeni edebiyat: Kahrolsun otorite ve onun işbirlikçi STK’ları.
Selamünaleyküm
STK Iar ile ilgili yazı “% 80 oranında isabet etmiş” diye düşünüyorum. %20’de insanların (genelde) anlamadığı anlamak ta istemediği hatta yanlış anlayıp (bunlara) ters cevap verdiği kelime ve kavramlardan kaynaklanıyor