Miray İnce. Üç aylık. Büyümeyecek. Büyüseydi, onu öldüren tetikleri sıkanlara cennetin yolunu gösterecek, kanseri tedavi edecek, dünya sistemini yıkacak faizsiz bir ekonomik model geliştirecek, dokunduğu her insanın kalbini titreten muazzam şiiri yazacak, Filistin’i kurtaracak, muhteşem bir öğretmen veya anne olacaktı. Bir çiçek yetiştirecek, bir göçmene çay ikram edecekti. Nüfus cüzdanındaki fotoğrafında iyi çıkmadığına sinirlenecekti. Buzdolabınıza yapıştırmaya değer bulduğunuz fotoğraflardan bile olmayacak artık. Onu Yaratana geri gönderdik.
Cizre’de annesi ile evlerinin bahçesinde bulunduğu sırada kurşunların hedefi oldular. Dedesi devleti aradı. Devlet, ‘bulunduğunuz yere ambulans giremiyor, beyaz bayrakla Nusaybin caddesine gelin’ dedi. Dede Ramazan İnce, gelini ve torununu beyaz bayrak sallayarak ambulansa yetiştirmeye çalıştı. Yaralı Miray bebek, dedesiyle birlikte, ambulansa varamadan yolda ikinci bir kurşun yağmuruyla katledildi.
Miray İnce, kameralar önünde boğaz köprüsünde intihar engelleyenlerin umurunda olmadı. Suriye’den katliam resimlerini iştahla gözlerimizin içine sokup Tekvir Suresinin 9. ayetini tekrarlayanların da dikkatini çekmedi. Bir komşu, “hiç olmazsa 57 yaşındaki Taybet İnan gibi cesedi 7 gün boyunca 11 çocuğunun gözleri önünde sokakta kalmadı” diye düşündü.
“Hangi suçtan ötürü öldürüldü?” diye sorulacak diyor Tekvir Suresi 9. ayeti.
PKK’nın halkım dediği ve devrimci savaşının parçası haline getirmekten çekinmediği yoksul Kürt mahallesinde doğmak suçundan. İş tutmadığı şeytan kalmamış AkP’nin, devletin gücünü gösteren terörle mücadele yöntemlerini uyguladığı yoksul Kürt mahallesinde doğmak suçundan. Haklı ya da haksız tarafların değil sadece hayat hakları gaspedilen kurbanlarının olduğu bir savaşın bölgesinde doğmuş olmak suçundan. Barışa değmeyen, barıştan ucuz sayılan; 4 ayda 35 günlükten, 18 yaşına, öz-yönetim ve üniter devlet dersinde öldürülen 45 küçük hayatdan biri olmak.
Hukuksuzluğun, keyfiliğin, ikiyüzlülüğün, histerinin egemen olduğu ülkenin yoksullarından olmak suçundan.
Miray İnce büyüyüp Taybet İnan gibi anne olamayacak.
Ülkede şartları değiştirme gücünde olanlar, kendilerine tüm ülkenin hayatı emanet edilenler, sizin okumaya tahammül edemeyeceğiniz dehşeti onların hayatı haline getirdiğinden.
Taybet İnan, Silopi’de komşusundan evine dönerken sokak ortasında vuruldu. 11 çocuk annesi Taybet İnan‘ın oğlu Mehmet İnan‘a da beyaz bayrak ile sokağa çıkıp cenazeyi alabileceklerini söylediler. Mehmet İnan’ın kendi ağzından gazeteci Beyar Özalp aktarmıştı: “Biz cenazeyi almak için dışarı çıktığımızda beyaz bayrağa bile ateş ediyorlardı. Eğer biz devlet yetkililerin dediğini yapmış olsaydık şimdi sokak ortasında bir değil birçok cenazemiz olacaktı. Babam cenazeyi almak için dışarı çıkarken vurulup yaralandı daha sonra sokaktaki bir eve sığındı. Kendisinden günlerdir haber alamıyoruz yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyoruz. Annem komşularımızdan dönerken sokak ortasında vuruldu ve hayatını kaybetti. Yusuf amcam annemin yardımına koşarken evimizin avlusunda vuruldu ve ambulansın gelmesini yaralı bir şekilde bekledi daha sonra kan kaybından yaşamını yitirdi.” Defalarca denediler sokağa çıkıp cenazelerini almayı. Onları korumaya and içmiş olanlar zahmet edip kaldırmaya gitmediler cenazeyi. 155 Mehmet İnan’a “Ateş eden jandarma olabilir biz sizi birazdan arayacağız” dedikten sonra “Çıkıp alabilirsiniz hiçbir şey yok” dediler, sonra “Çıkabilirsiniz ambulans tankların arkasında sizi bekliyor” dediler, çıkar çıkmaz kurşun yağmuruna tutuldular. 7 gün kaldırılamadı o cenaze.
“Annem 50 yaşında 11 çocuk annesi idi. 11 yaşındaki çocuğu da burda öldürdüler. Şimdi annem ile 11 yaşındaki çocuğu öldürmeyi terörist öldürdük diye açıklayacaklar. Onlar ne zaman terörist oldular. Siz kimi temizliyorsunuz? 50 yaşındaki kadınla çocuğu öldürdükten sonra nasıl bir temizlik yapmış oluyorsunuz? Kendinizi benim yerime koyun. Annenizin cenazesi 4 gün boyunca sokak ortasında beklesin ne yaparsınız? İnsanda akıl diye bir şey kalmaz. Sizde hiç mi vicdan ve merhamet yok?”
Annesinin sokak ortasındaki cenazesini günlerce seyreden oğulun çığlığı böyle bir şeydir işte: “Annem ilk vurulduğunda, haber verdiler koştuk, biz daha varmadan amcam yanına gitmek istemiş onu da vurmuşlar. Gittiğimde amcamı taşıyordu komşular, “annem?” dedim “sokakta kaldı…” dediler.
Yanına gitmek istedim tuttular, ağladım ağladım ağladım… Annem sokağın ortasında kaldı öylece, önce belli belirsiz kıpırdıyordu, sonra saatler geçtikçe hareketleri azaldı…
Kimi aramadık ki vekilleri, kaymakamı, valiyi, dedik öldü ölmesine de cenazemizi alalım…
Annem ne hissetti acaba, canı çok yandı mı? Yanmıştır… Biz sevgi nedir hiç dile getirmezdik ama çocuklarına bir sarılması vardı dünyaya değerdi, binlerce söz anlatamazdı o sevgiyi…
Annem tam tamına 7 gün sokakta kaldı… Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz 150 metre ilerisinde her saniye öldük…
Bir insan bir insana ne kadar acı çektirebilirse devlet de bize 7 günde bunu yaptı. 7 GÜN TAM YEDİ GÜN ANNENİZİN CENAZESİ SOKAK ORTASINDA KALSIN…
İnsan çok iyi olamıyor, insan kalamıyor… Annemin elleri kaskatı olmuş, öyle sıkmış ki eşarbını belli ki canı hayli acımış, öptüm ellerinden “helal et hakkını anne” diye ama…
Kanı kurumuş annemin, elleri, yüzü ki yüzü düşerken toprak olmuş, elbiseleri kandan ıslanmış sonra kurumuş, sonra taş olmuş annem…
Kokusu gitmiş, toprak ve kan kokuyor annem, saçları sertleşmiş, kirlenmiş, annemin canından can almışlar Allah’a inananlar! Gözleri açık kalmış annemin, yüzü eve dönük, ayakları toplanmış bir takat gelsin diye belli ki çabalamış…
Benim annem… siz benim annemi öldürdünüz, çocuklarınız var mı bilmiyorum, sizin yoksa bile sahiplerinizin var, nasıl bir acı demeyeceğim zira ağır… 7 gün benim annem 7 gün kara kış soğuğunda kaldı, en acısı kaç saat yaralı kaldı bilememek, keşke diyorum keşke hemen ölmüş olsa.
Siz benim annemi öldürdünüz…”
Siz kadın dernekleri, vakıflar, STK’lar, hukuk savaşçıları, Gezi barikatlarının kahraman sözcüleri, duydunuz mu Mehmet İnan’ı?