“ne bir atlas kalır bende, ne ibrişim
bu çuha, bu sicim elden çıkarsa
acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza
bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi” —İsmet Özel / Of Not Being a Jew
Çocukları vuran polislerin devleti Türkiye.
“Bizim çocukların ellerinde defter, onların çocuklarının ellerinde molotof var” diyebilen korkunç bir sorumsuzluğun putlaştırıldığı bir ülkeye döndük. Birick evladı, Berkin Elvan‘ı, kuzucuğu gözlerinin önünde eriyen bir anne, üstelik de çocuğu polis tarafından vurulmuş olduğu halde, 14 yaşındaki bir çocuğa “terörist” diyebilen devlet başı tarafından kitlelere yuhatıldı. İsrail’in, öldürdüğü çocuklar için en sık kullandığı gerekçelerdendi “terörist” olmaları ya da büyüyünce intihar bombacısı olacakları.
Adliye koridorları artık hak arayanların değnekten geçirildiği, kanunsuz bir sokağa dönmüş durumda. Çocuklarını kaybedenler kıyametleri yetmezmiş gibi bir de adliyede coplanıyor.
İtiraz edenler, çığlık atanlar, vergilerden, borçlardan, gelecek korkusundan gına getirenler; “Milletimiz” diyerek yüceltilen, “aptal değil” denilen halktan sayılmıyor.
Elde edilen oy sayısını kemikleştirmek için kamplaştırmayı, bölmeyi, kin ve nefreti her gün ülkenin üzerine en yüksek perdeden boca eden bir dil egemen oluyor. “İç düşman”, “dış düşman” klişeleri, “usta siyaset”, “sağlam irade” diye göklere çıkartılıyor.
Korku ve şiddeti, hukuk sisteminin yerine ikame edecek yasa torbaları bir tek adamın keyfine bağlandı..
Egemen köşeleri tutanlar, öldürülen, coplanan, yaralanan, sakat bırakılan, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla tutuklanan çocukları ya görmezden geliyor ya da “çocukları kalkan olarak kullanıyorlar” diyerek adeta İsrail’in cinayetlerini meşrulaştırmakla görevli medya megafonlarının üslubunu ödünç alıyor, kalemlerini kana bandırarak ülkeye zalimlik pompalıyorlar. Ülkenin ufkuna, dimağına; gerçeği örtbas etmeyi çoktan aşan bir ölü toprağı serpilip duruyor her gün.
İktidarı vicdanlarının ve dinlerinin şefaatçisi mertebesine çıkarmış cahiller, “molotof atanlara ne yapılmalı yani, çocukları kalkan olarak kullanıyorlar, çocukları sokağa sürüyorlar” gibi arsız sloganlarla kamu gücünün istismarına, hukuksuzluğun devamına ibadet ediyor.
Henüz vicdanı tam kararmamışlar ise, gitgide, tüm opsiyonlarını açık tutmak isteyen “duyarlı”, profesyonel denge tacirlerine “adil” diyen bir naifler topluluğuna benzemeye başlıyor.
“Taraf olmayan”, hatta iktidarın günübirlik tutarsızlık ve sorumsuzluklarına taraf olmamanın görüntüsü bile; yaşına, emeğine, talebine bakılmaksızın “bertaraf” ediliyor.
Adeta, ‘itirazı olan çocuklarınızı ya evlerinizde hapsedeceksiniz ya da biz coplayacağız, vuracağız, hapsedeceğiz, katledeceğiz’ diyorlar.
Güvenli sitelere kapağı atmış muhafazakar ailelerin sokaktan kopuk çocukları, riyakar bir hayatın sahte değerleriyle nihilistleşirken; ülkenin dert sahibi çocukları, masum çocuklar, şiddetten başka hiç bir şekilde seslerini duyuramayacakları bir karanlığa mahkum ediliyor. Kamplaşma ve cehaletten beslenen ve her geçen gün biraz daha zalimleşen bir oligarşinin gölgesine diri diri gömülüyorlar.
Çocuklarını sevmeyen bir ülke bu. Dayakla, aşağılamayla, yalanla büyütüyor onları. Sonra biçip duruyor taze fidanlarını, içi boşaltılmış bir din, kirli siyaset ve deli gömleği ideolojilerle..
Bu gidişatı değiştirme vaadi ve umuduyla kamu gücünü emanet alan muhafazakar iktidar, ülkenin kurtulmak istediği kamplaşma, kin, nefret ve hukuksuzluk siyasetini şimdi yeniden üretiyor. Kendi devletinin işgal devleti gibi davrandığı “Eski Türkiye”nin kalıntılarını hortlatmaktan medet umuyor.
Dün namlunun önündekiler, bugün aynı namluların arkasına geçtiler ve tüm halkın hukukunu korumak üzere devraldıkları kamu gücünü, halkın beğenmedikleri kısmının çocuklarına çevirdiler. Tetiğe basmağa tereddüt bile etmez oldular artık…
Roboski’de 34 çocuk, Ceylan Önkol, Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Nihat Kazanhan, Serap Eser, Mahir Çetin, Yasin Börü, Burakcan Karamanoğlu, Miray İnce, Pelin Şen, Cemile Çağırga; buzluklarda bekletilen maktul çocuklar, ve 12 yılda devlet eliyle 150’den fazla çocuk, 4 ayda 35 günlükten, 18 yaşına, hunharca katledilen 45 küçük hayat… Kimse sorumlu tutulmadı. Kimse hesap vermedi. Kanlarının bulaşmadığı kimse kalmadı. Kahrolun, ne kadar çok çocuk öldürdünüz!
34 gencin bombardımanla paramparça edildiği Roboski’den beri artarak devam eden bir tür İsrail’leşme ile karşı karşıyayız. Roboski’nin katırları da kurşuna dizildiğinde, benim aklıma gelen, İsrail’in zeytin ağaçlarını katletmesi oldu.
Benzetmenin sertliğinin farkındayım. Vurduğu çocukların ellerindeki sapanları gösterip “terörist” demek İsrail’in üslubu. “Çocukları kalkan yapıyorlar” demek de. “Aralarında bir terörist var sandık” deyip sivilleri bombalamak, mahalleleri terörize etmek de. İsrailin propaganda dilini kullanmak da İsrailleşmektir. Filistin’li çocukların attıkları taşa Cihad diyenler, aynı taşı Kürt çocuklar atınca terörist demeye ve infaz etmeye başladılarsa bunun terörle de zulme karşı olmakla da ilgisi yoktur. Kimlik temelli, kategorik düşmanlık davranışıdır bu. Siyonizm tam da böyle bir şeydir.
Rüzgar ekmeye devam edenler, ülkenin taze fidanlarını biçip duran yangınlar üretirler. Çocukların ellerine molotof tutuşturanlar, “onların çocukları, bizim çocuklarımız” diyenlerden daha kötü değiller. Dahası, Türkiye’nin devleti, bu yangınlardan maslahat uman, bunlarla gücünü pekiştiren bir iktidarın kontrolünde yine.
Dün çocuklarıyla birlikte başörtüsü eylemlerine gidenler, evlerinin/dükkanlarının duvarlarına sivil direnişçilerin, sapan tutan Filistin’li çocukların posterlerini asanlar, şimdi protesto hakkını dehşet ve şiddete boğan bir Yeni Türkiye Düzeni’nin postallarına döndüler.
Bu sorumsuzluk, bu hukuksuzluk, ülkeyi nereye götürecek sanıyorsunuz?
Linç, nobranlık, cehalet, ikiyüzlülük, kalpsizlik üreten bu kültürün, MUHAFAZA EDİLMEYE DEĞER bir tek şey bırakacağını mı sanıyorsunuz?
Hadi biz kandık, siz Allah’ı kandırabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Güncelleme (28 Mayıs 2016): İslami kimlikli “Misvak” adlı bir mizah dergisi öldürülmüş çocuğun ardından şu karikatürü yayınladı. Eleştiriler üzerine Ak-Troller sosyal medyada “MisvakYalnızDeğildir” diye kampanya başlattı. Olayın seyri İsrail propaganda makinesinin üslup ve tarzını izledi.
Esrarı hala çözülmemiş Bingöl saldırısından hemen sonra ilk gördüğü Kürtleri kurşunlayan, üç kişiyi öldürten ve olayın failleri öldürüldü diyen; olaydan üç ay sonra savcının söz konusu kişilerin olayla ilgisinin olmadığını açıklaması üzerine tek bir cümle söylemeyen siyasilerin sıfatları dindar muhafazakâr olsa ne olur, olmasa ne olur!!! Vicdanını yitiren birinden ne beklenir?
Bir western filmi vardır işgal ettikleri topraklarda ilerlemeye çalışan beyazlar kızılderilileri kovalarlarken birisi öfkelenir
– Onları elime geçirirsem derilerini yüzmekle kalmayıp parçalayacağım.
– Seni bu kadar öfkelendiren nedir dostum?
-Onlar benim kardeşimi öldürdü.
Bütün mesele budur ve Amerikan filmlerinde başrol katil bile olsa sevimlidir haklıdır.
Yazilarinizi ilgi ile okuyorum. Niyetinizin, duygularinizin samimi olmasini umuyorum. Zira bu sekilde baslayip sonra farkli niyetleri olan pek cok yazar, entellektuel (!) tanidim.
Gueydeki yangin hepimizin yangini. Bunu atesleyen kimse olumlerin musebbibi kimse Rabbim elbette bunun hesabini soracaktir. Su siralar kime nasil inanacagimizi bilmiyoruz. Ortalikta bir yigin toplum muhendisi, algi operatoru var. Gercek elbet aciga cikacak. Allah elbet mazlumun hakkini zalimden alacak. Hersey Onun elinde degil mi? Bu arada sizin deyiminizle “Türkçe bilmeyen annenin, Kürtçe konusmasini beceremeyen evladi” oldugumu soylemeliyim.
Selam.
Eksik olmayın. Eski yazılarımdan da örnekler var burada.
İçimde İslam’a yakınlık adına bir kaç damla kaldı, sebebi de siz ve sizin gibiler…