Türkiye’nin Hükumeti, #Gezi Eylemleri bahanesiyle polis devletine geçiyora benziyorken, başta İngilizce olmak üzere, yabancı dilden yazan bir sürü ilginç karakter Türkiye hakkında dehşetli yalanlar, abartılar yayınlıyor.
Her biri tam bir araştırma konusu olması gereken bu karakterler, Gezi’yi fırsat bilip Türkiye ve Müslümanlar hakkında alenen kin ve nefretten başka hiçbir açıklaması olmayacak temelsiz, tutarsız yayınlar döşeniyorlar. Her bir tuşla ortaya çıkan bu yeni resimde Türkiye, (haşa) geriliğin ve vahşetin dini olan İslam’ın sahtekar bir dikatörünün, en hafifinden bir barbar rejimin diktası altında inim inim inleyen bir ülke.
Yazıp yaydıklarına kimse aynı dilden, aynı mecralarda cevap vermediğinden, ya da verilen cevapların düzeysizliğinden, gün geçtikçe daha da ileriye götürüyorlar iddialarını.
Todays Zaman’ın bazı köşe yazarları (özellikle Emre Uslu’nun ‘Erdoganism’ yazıları başlıbaşına bir fenomen), Hürriyet Daily News (hemen hemen tüm haberleri), Al-Monitor’un nevzuhur Türk yazarları ve elbette birden Türkiye uzmanı olarak ortaya çıkmış, isimleri ‘stein’, ‘white’, ‘harvey’, ‘miller’, ‘berg’ olan yabancı uzmanları saymıyorum bile. (Bir de Türkçe ve İngilizce yazanların bazılarının İngilizce yazarken sergiledikleri şizofrenik Türkiye nefreti var ki o da ayrı bir ‘uzun tivit’ veya makale konusu. )
Benim asıl ilgimi çeken, bu yayınların salt çoğunluğunu yapanların iyi eğitim almış, Batıda iş güç sahibi olmuş Türkiye vatandaşları olmaları. Kimi akademisyen, kimi reklamcı, kimi yazar, kimi öğrenci. Hükumetin işten attıkları, attırdıkları ya da doğrudan zarar verdikleri yapmıyor bunu yani. Bir kısmı Türkiye’de yaşamadıkları halde ‘çaresisiz!’ ‘bir diktatörün altında inim inim inleyen ülkemize yardım edin ‘ şeklinde feryad-u figan ediyorlar. ‘Tyrant’ , ‘Islamism’, ‘secular’ ve ‘dictator’ en çok kullandıkları kelimeler
Yarım doğrularla harmanlanmış düpedüz yalan ve aklı dumura uğratacak abartılarla dolu bu yayınlar, başta İsrail uzantısı medya devleri olmak üzere; Türkiye / Türkler / Müslümanlar / Ortadoğu konusunda ajandası olan merkezlerin editoryal köşeleri ve akademisyenlerince çoğaltılarak, daha bir abartılarak yeniden üretilip servis ediliyor ve Batı Medyası ve tüm dünya bu yalanları abartıları yiyip yutuyor.
Ve evet, iktidar ve uzantıları Türkiye aleyhine yayınları takip etmek, tahkik etmek, adam gibi cevaplamak yerine; o yayınları haklı çıkartmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Türkiye’nin artık iyice dökülen yargı sistemi de katkıda bulunmakta hiç geri kalmıyor.
11 Eylülden beri epeydir devam eden ‘Müslümanlar zaten tam insan sayılmaz’, ‘katli caizdir’ şeklinde özetlenebilecek bir kampanya var. Bir yandan dezenformasyon ve tamamen provokatif yayınlarla Türkiye de bu kampanyaya dahil edilirken; öte yandan hükumetin medet umduğu itiraz edene linç, eleştireni susturmak, baskın, ihbar, haksız gözaltı, cinayet örtbasları v.s. de onlara adeta yardım ediyor.
Türkiye adına konuşan, sesi duyulan ve inandırıcı olabilecek bir tane namuslu ses yok.
Görünen o ki memurlaşmayan her sesi susturma veya etkisizleştirme politikasının meyvelerini daha doğrusu ürettiği meyvesizliği topluyoruz.
Eleştirel düşünce tek taraflı çalışamaz. Eleştirel düşünebilenleri saf dışı bırakmak herkesi felç ettirir. Yani eleştirel düşünceyi öldüren bir medya hegemonyası kuranlar, şimdi kendilerini savunacak kimse bulamıyorlar.
Hükumet aktif bir taraf olarak zaten inandırıcı olamazken; yetersizliği ve reaksiyoner, agresif, adeta ergen cevaplama üslubu da ‘cherry on top’ oluyor. ABD’li sözde aydınların Türkiye’yi Nazi Almanyası’na, Hükumeti Hitler’e benzettiği tam sayfa bildirisine verilen cevabın düzeyi de malum.
Ülke hem içerden hem dışarıdan bir kaos kıskacına sürükleniyor.
Tüm taraflar hummalı bir şekilde iki yüzlülük, korku, şüphe, linç ve yalan üretiyor.
Allah korusun, ama bunun varacağı yeri daha önce söylemiştim:
Kendini Gerçekleştiren Kehanet.
Ve öcüler gerçek olduğunda, bu ülkeden KİMSE kazançlı çıkmayacak bundan.