hergün bir dağlıyor beni bir daha bu iptila elimi ayağımı bağlayan tehcir gibi biteviye kavrıyor geriye çeviriyor yatağıma çiviliyor attığın kitaplara kesilmiş küpürlere canevimi ekliyor adını yankılayan günahlarda bekliyor günahları bile yalan yalanları da yalan dimağımı paralayan bıçakların keskini doydun mu annesini arayan çocuklara yuvalardan dağılan gül sesini duydun mu içime çatırtılar dolduran ülkem gibi beş parça yedi lisan mütarekeler yalan atıl kılan her şeyle elbirliği ediyor onurumda boğuyor beni bu tarantula gelip-gitmek arası ruhuma çarpan deniz bir işaret kollayan kazazede kadar aç ruhumu eritiyor tenimi çürütüyor kaldırıp öğütüyor sahte bir iğne gibi kırkımda genç her nefesim son nefesim kadar zor çalmak kadar ilahi, bir çağlayı okula kimse bilmiyor kapımı ne ibrik ne telsizim var tetiğim parmağım yok ne örsüm ne hilalim sesimin hıçkırığı aromam ıslak barut bir de eskiden beri ama geçtim kırkımı tutup çekiyor beni karartıp duruyor bu beni müfrit kılıyor her yerde buluyor beni ellerimi kandırıyor ferimi söndürüyor bahçıvansız gençliğimin netameli korkuluğu hergün yeni bir zilzurna müptelana döndürüyor benim gibi senin gibi ülkem gibi bu bela kırıx dil paramparça Hacer gibi inatla özlemedin mi biraz özlemedin mi hala ansızın yollarına çıkarabilir beni beni rezil beni mahpus beni hınca sarabilir beni korkunç saatlere vurabilir bu yalnız seninle kırabilir herşeyi kıran yasa hiç bir şey ölüm varken inanmak kadar yetmez yeşil gözlü kızları da memur yapacaklarmış ikimizden başlayarak değiştir tükenişi beraber akamazsak Dicle yeşil Fırat Hu yoksa yalnız bu bile sonumuz olabilir yürüsün duraksayan tarih bitsin bu sıla
Yokuş Yol’a dergisinin Mayıs 2014 tarihli 2. sayısında yayınlanmıştır.