Kafanı koparmak için kan dökmeni beklediler. Yeterince sinirlenmeni bekliyorlar, kemiklerinin üstünde dansetmek için. Bütün istedikleri, dört dörtlük bir zafer. Gerçek bir karşılaşma.
Kurallara uyacak bir infaz için bal dolu çanaklar sunuyorlar sana, baldan tatlı öfkeyi sunuyorlar; sarı, beyazlatılmış üçüncü hamur ya da kromalüks tepsilerde; öfkenin seni ele geçirmesi, seni benzetmesi, yüzünü gökyüzünden çevirmesi, ‘kin’ini dinin kılması için…
En azından şuurunu altüst edip, “kafadan koparmak”, tahnit masalarına sermek için. Tamamen teslim olmadıkça, her şey iki manyetodan birini seçmen için: Elektro şok ya da gözaltında kayıp gibi.
Seni benzetmek için ikna laboratuarları her gün yeni müfrit ‘standartlar’ üretiyor. Seni benzetmek için. Çünkü sen kanıtlıyorsun ki, yetmiş yıldır ülkenin asgari müştereklerini olabildiğince asgariye indirgeyen bir rejim terörü vardır. Bu rejim, yenenlerin kurduğu yukarı mahalle rejimidir.
Yenilmiş bir medeniyetin çocuğusun ve yenilmiş bir hareketin mensubu.
Bir hareketin: Çünkü yenenler, namluyu ellerine tutturdukları bir yukarı mahalle inşa ettiler. Ve geri kalanları büyük bir aşağı mahalle haline getirdiler. Ve aşağı mahalleler, sürekli yukarı mahalleye yönelmek demektir. Aşağı mahallede doğan her çocuğun yüzü, yukarı mahalleye dönüktür.
Yukarı mahalle yerinde sayar. Bu yüzden kokuşur. İşte bu yüzden sürekli taze ete ve taze kana ihtiyaçları vardır. Devşirmelerin yegane adresi aşağı mahalledir.
Yukarı mahalle küçüktür ama namlu onların elindedir.
Hiçbir namlu, hedefsiz yapamaz. Bıçak keser, namlu ateş eder.
Kurşunların, dipçiklerin, copların ve manyetoların yegane hedefi aşağı mahalledir. Aşağı mahalleyi vuracak namluları ve mermileri yine aşağı mahalle üretir. Yukarı mahalle silahlı bir örgüttür. Aşağı mahalle silahsız bir millet.
Aşağı mahalle yukarı mahallenin gücü, halkı, kaynağı, besleyeni, sergilenecek suçlusu, basılacak hücresi, boşaltılacak köyü, öykünecek dalkavuğu, alkışlayacak seyircisi, duvara asılacak kilimi, ödül alınacak filmi ve ‘bölünmez bütünlüğü’dür. Buraya kadar sorun yoktur. Ve namluyu kaptırmamak konusunda yeterli tecrübe kazanılmıştır.
Tecrübelerin en büyüğü şudur: Aşağı mahallenin asi çocuklarını birazcık rasyonel kılmak yeterlidir. Gerisi yukarı mahalleye yeni bir gençlik aşısıdır. Üretilecek yeni bir çorap.
Diyorsun ki: Burada yukarı mahallenin yarı resmi vurucu gücü olan ve bırakınız özlük haklarını, hukuksal olan her şeyin tepesinde ben yaptım oldu düzenbazlığı estiren bir medya terörü vardır.
Diyorsun ki: Bu ülkede bir laiklik, çağdaşlık, batılılaşma terörü vardır.
Diyorsun ki: Bu ülkede karakol, adliye, milli eğitim, kültür politikaları, vergi, hatta sağlık terörü vardır.
Diyorsun ki: Bu ülkede beceriksiz, kişiliksiz, dirayetsiz, cesaretsiz, yetersiz kadroların neden olduğu bir gelecek korkusu terörü vardır.
Diyorsun ki: Onlar yeryüzünün efendisi bir milleti köleleştirdiler. Yukarı mahalle burada yeşermemiş, köksüz bir işgal komiserliğidir.
Evet evet bunları sık sık hatırlamakta yarar vardır. Zira yukarı mahallenin yürütücülerinde kesin bir vizyon egemenliği söz konusudur ve her fırsatı ganimet sayarak yürüttükleri örtbas, saptırma, unutturma, güvercin postu giymedir… Ama biliyorsun, unutmadın değil mi? Bütün bunlar en çok senin için icra ediliyor!
Çünkü sen, aşağı mahallenin yüzü Allah’a dönük bir çocuğusun. Çünkü sen yenilginin sembollerini kutsalın bellemiş, kavganın bitmediğini ilan edip duruyorsun. Bu yüzden yukarı mahalleyi en çok tehdit eden sensin. Çünkü senin fiyatın yok. Yüzünü birazcık yukarı mahalleye döndürmen için yılın altı ayında yukarı mahalleye kral olmana bile razı olurlar. Güneşi bir eline, ayı bir eline verebilmek için neler vermezlerdi!
Diyorsun ki: Bu ülkede terörü olmayan tek şey İslam’dır.
Çünkü bu ülkede en yaygın yegane toplumsal sözleşme alanı, en etkili asgari müşterek İslam’dır. İşte bu yüzden yukarıdaki terör enflasyonuna karşı milletin iradesini seslendiren, salt çoğunluğun taleplerini yükselten bir “İslamcı” tepki vardır. Yine bu yüzden en çok örtbas edilen ve kontrollerindeki devlet güçlerinin en çok saldırtıldığı olgu da, bu yoğun çalışılan sokaklar da bu tepkinin boy verdiği sokaklardır.
Asıl çatışma: İslamcı tepkiyle yani seninle yukarı mahalle arasındadır. Yani meşru zeminden yükselen tepkiyle, gayr-ı meşru egemenlerin arasında. Yukarı mahalle, hegemonyasını “payidar” kılmak için milletin yegane nefis müdafaası olan seni saf dışı bırakmak zorunda. Herhangi bir şekilde.
Bir terörist olman için neler vermezlerdi!
En ucuz televizyon yorumcularının bile cumhurbaşkanlığının on katı maaş almasının altında yatan taksim budur. Ve İslamcı tepki, meşruiyet zeminini ‘öteki’lerin tüm güçleriyle çabalamalarına rağmen mucizevi bir sabır ve metanetle korumayı başardın.
Bunun üzerine devşirmeye karar verdiler seni! Bunun üzerine anlaşmakta bir sakınca görmüyorlar. Çünkü başında Peygamber yok ve yukarı mahallenin devşirme kondisyonu da boş durmadı.
En müsvedde yanlarını, en kompleksli yanlarını, en açgözlü yanlarını örgütleyip devşirdiler. Zaaflarını örgütleyip devşirdiler. Korkutulmuş yanlarını mahallelerine taşıyıp onlardan bekçi, korucu, ulak ve megafon yaptılar. Copları ve namluları ve manyetoları ve duvarları senin terinle boyuyorlar.
Aşağı mahallede kurdukları üretme çiftliklerinde iğdiş edip örgütledikleri başkaldırıları senden devşirdikleriyle ezecekler şimdi. Çünkü yukarı mahalle kan ister. Tatbikat ister. Kondisyon ister. “Her şey vatan için”dir. Vatansa onların ilelebet payidar olma düzlemidir. Şimdi senin müsveddelerine ilan ettiriyorlar: Huzur ve güvenin yalnız onlarla mümkün olduğunu, adaletin bir hayal olduğunu ve ülkenin bir müstemleke olduğunu…
Ama bu onları meşru kılmayacak.
Hücrelerine dek sinmiştir haksızlıkların günahı. Evet her şey yoğun bir sis perdesi ve göz yaşartıcı bombaların ardında cereyan ediyor. Kesin olan, sokakları dolduran müfrit sonuçlar. Kötülüğün yüzü binlerce ama iyiliğin yüzü tektir biliyorsun.
Şimdi inancınla müsveddelerin arasında seçimler yapacaksın. Adalet mi yukarı mahalleye ortaklık mı? Kimliğine, kökenine, teninin rengine bakmadan; herkes için adalet mi isteyeceksin, yoksa dün dündür bugün de bugün mü diyeceksin?
Sesin hayatındır, yüzünü döndüğün kıble, varoluşundur senin.
Sessizliğin için neler vermezler! Sesini çıkarmazsan, bir süre daha işler yolunda gidecek.
Terör ve namlular, müsveddelerinle el ele, oyunu sürdürmeye devam edecekler. Seçimini yap. Yoksulların, ezilenlerin, mağdurların, savunmasız bırakılmışların; hastanelere ve karakollara düşmekten, cehenneme düşmekten daha çok korkanların yanında olacaksın, değil mi? ‘Ölünü seviyorlar senin’, konuş ve yüzleş…
Salavat getir, derin bir nefes al. Fetih Sûresi’ni oku. Sesini sakınmadan oku. Yalnız değilsin. Her şey, yüzünü dönük tuttuğunun planı dahilinde yürüyor. Çürüyen düşer, namlu patlar, su boğar, ateş yakar, İslam yoluna devam eder.
Senin için yukarı mahalle aşağılıktır.
Not: Bu yazı, 4 Ağustos 1996 yılında kurucusu olduğum haftalık Ülke dergisinde yayınlanmıştı. Daha sonra, “Hiç bir şeye katılmıyorum, hiç bir şeye..” adlı kitabımda yer almıştı. Siz 28 Şubat’ın 28 Şubat’ta başladığını mı sanıyorsunuz?
Eline ve yüreğine sağlık demekle yetinelim.Vicdan esas alınarak ve yukarı mahalle namussuzluklarını dikkate alarak bizim mahallenin insanlarına ikaz da bulunalım.Selam ve muhabbetle