“Yatırım ve satın almanın en iyi zamanı,
sokaklarda kan aktığı zamandır.” —Baron Rothschild
Kürt güzeldir.
Kürtler Allah’ın insanlığa son mesajına en samimi en mütevazi karşılığı vermiş kadim bir millettir. Kürtler tarihleri boyunca başkalarına zulmetmekten en çok uzak kalmış milletlerdendir. Kürtler, zaman zaman adalet ve bölgedeki halkların selameti için güç merkezleriyle işbirliği yapmış, hatta sistem kurmaya çalışmış ama tarihleri boyunca büyük ölçüde sistem dışı bir millet olarak kalmışlardır.
Kürtler İslam tarihi boyunca tercihlerini hep İslam’ın ve Müslümanların bekasından yana kullanmışlardır. Kürtler, İslam’ı bir iktidar ve zulüm düzenine dönüştürmeye çalışan Emeviler’in saltanatına Horasan’lı Eba Müslim’le son vermiş, Malazgirt’de Alapaslan’la beraber olmuş, Selahaddin Eyyübi’yle İslam’ın ilk hilalli bayrağını dalgalandırıp Kudüs’ü kurtarmış ve Haçlıları kovmuş, Bizans’a vuran Osmanlı’yı kendi güvenliği pahasına desteklemiş, Çanakkale’deki direniş mutakabatına kan ve can vermiş, ümmetin yüz akı olduğunu defalarca ispatlamıştır. Halife’nin direniş erlerine ihanet edenler, hilafeti ve Şeriat’ı ilga ettiklerinde, Ankara’ya çöreklenen ihanete ayaklanan da tüm ümmetin bekası için yine Kürtler olmuştur. Batı’ya ve emperyalizme itirazın bir ifadesi olan İslamcılık, öncüleri tarafından batı ile entegrasyon sürecine feda edildiğinde ve siyasal temsilciliği örgütlü bir iktidar ikiyüzlülüğü olan muhafazakarlığa dönüştüğünde, insanın insan üzerinde vesayet hakkı olmadığı vurgusuyla İslamcılığı taşıyanların da kahir ekseriyeti Kürt gençliği olmuştur. Kendisine “kundakçı misafir” diyecek kadar insaf ve izandan yoksun sahte alimlerin, sistemin maaşa bağladığı kapı kullarının katline verdiği fetvalara Müslümanlığın en güzel sabrıyla cevap veren Kürt gençliği güzeldir.
Kürtler bilir.
İhaneti bilir. Katliamı bilir. Özgürlüğü bilir. Mülteci olmayı, sürgün olmayı, tehciri bilir. Dayanışmayı, hayatta kalmayı, bodrumlarda Kur’an okumayı, mağaralarda medrese kurmayı bilir. İsyan’ı bilir. İşkenceyi bilir. Kırılmayı ve fakat boyun eğmemeyi bilir. Sevmeyi, namusu, hicabı, acıyı, aşkı ve utanmayı bilir. Vefayı, misafiri bilir. Destanlar yazmayı, saatler süren ağıtlar yakmayı ve bu ağıtları matbaasız, alfabesiz, dağdan dağa, nesilden nesile aktarmayı bilir. Onurunu inciten sultana karşı silaha davranmaktan çekinmez, kadınının yoluna serdiği tülbent önünde hürmetle eğilmeyi ve onu çiğnemeden silahını indirip geri dönmeyi de bilir. Bölünmeyi, parçalanmayı, sahte sınırları geçerken bombalanmayı, parçalanmış çocuklarının cesetlerini rencide edenlere Kuranı kaldırıp öperek cevap vermeyi bilir. Zulme karşı birlik olmayı bilir. Ümmet ümmet diyenlerin ve ümmetin önderlerinin, katline, zulmüne seyirci kaldığı Kürt, sabrı bilir. Açlığı bilir. Sistem dışı olmayı, ihsansız, maaşsız, kredi kartsız yaşamayı bilir. Ekmeğini taştan çıkarmayı ve onu bölüşmeyi bilir. Finans kapitalin dünya sistemine karşı, sistem dışı kültürü, direniş kondüsyonu ve Müslüman kimliği ile Kürt, bölgedeki tüm halklar için umudun adıdır.
Dünyaya artık sadece silahlarıyla ve plastik bebekleriyle egemen olan kültürün yeryüzünde Tanrı’yı oynayan Global Finans sistemi’nin yağma ve talanla tükettiği dünya, Yaratıcısının hediye ettiği nefese yeniden muhtaç hale gelmiştir. Ulus devletler, yerel üretim altyapıları, yerel finans modelleri, doğal kaynaklar ve direniş kimlikleri kontrol, entegre ve tasfiye edilirken, bankalar her insan tekini borçlu birer entegrasyon projesi haline getirirken, nefes almaya en çok devam edenler Kürtlerdir.
Tüm dünya halkları dejenere olurken, gerilerken, global şirketlerin zulmü altında inlerken, yarınından umutsuzken, Kürtler yükselişe geçmiştir.
Görünen o ki, ulus devletler tasfiye edilirken, Kürt yükselişini de sistemin uzantısı haline getirmek için kollar sıvanmış, Kürt davasının bayraktarı olduğunu iddia edenlere, Müslümanlıktan kopma gömleği dikilmiş ve sünni olmayanlar, biriktirilen Alevi gerilimine bir başka ifrit plan için eklenmektedir.
Kürtlerin adalet taleplerini seslendirmeyi vazife bilen Kürt aydınları, ulus bir devlet talebi ile adalet ve özgürlüğü tüm dünya halkları adına yükseltmek arasında bir tercihle, tarihsel bir çağrıyla karşı karşıyadır. Kürtlere dayatılan barışın da sistemin Ortadoğu’yu mezhepçi bir temelde yeniden formatlama şehvetiyle işletildiği görünmektedir.
Yakın tarihinde bir zulüm odağı haline gelmiş Kürt milleti, Kapitalizme, global finans oligarşisine karşı direniş irademizin bir odağı olarak yükselebilir. Kürde, Türke, Araba, Perse, Ermeniye ve bu coğrafyaya en büyük ihanet, Kürtleri İslam’dan uzaklaştırmaya çalışmaktır. TC ideolojisine eklemlenen eski İslamcılar’a, Din kardeşliği edebiyatı ile hakların gaspına kılıf uyduranlara yani Yeni Kemalizm’e direniş, İslamcılığa ve İslam’a tepki haline gelmemelidir. İktidar’ın dalkavuğu Kürtleri, Kürtlerin adalet davasının temsilcileri saymaktan farklı değildir bu. İktidarın İslamcı olduğunda ısrarın arkasındadır tepkinin asıl adreslerinden biri.
Kürtlerin yükselişi, İslam’ın adalet, müsavat, özgürlük ve sorumluluk değerlerinden koparsa, Emperyalizmin bölgeyi manipülasyonunun bir aracı olacak, sistemin yeniden ikamesine kanıyla canıyla bedel ödemeye devam edecektir.
İslam’ın yeniden tarihin merkezine çıkmasının tüm Dünya halklarının selameti için bir zorunluluk haline geldiği dünyamızda, İslam’ı sisteme entegre çabalarının İslam Dünyası’nı işgal ve kuşatma altına aldığı bugün, Kürtler’in bir millet olarak yükselişe geçmiş olması ancak Allah’ın bir lütfudur. Ve Allah’ın her lütfu gibi aynı zamanda bir imtihandır.
Kürtler’e Türkler zulmetmedi.
2. Lozan’da direniş mutabakatından vazgeçmek zorunluluk kabul edilmiş, bu vazgeçiş bir devlet imanına dönüştürülmüş; sonra da Ortak mücadeleyi hileyle gasp edenler egemenliklerini en çok Kürt ve Müslüman (“Şeriatçı”) kanı dökerek tesis etmiştir. Batıyla harbin adı olan Türklüğü etnik kimliğe indirgeyen, geri çekilmenin haritasını kader diye dayatan, Kürt’e de Türk’e de; 80 yıldır tüm ülkeye zulmeden ve kısm-ı azamisi etnik olarak Türk bile olmayan, kendine Türk diyen bu oligarşidir.
Kürt meselesini bir Kürdistan ulus devleti meselesi olarak gören, herkesi kendisi gibi gören bir yavuz hırsız gibi davranan ve süreci bu çerçevede tırmandıran, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
Kürtlerin direnci, dikilişi ve yükselişi, bölgedeki tüm devlet ve halkları müsavata zorladığı oranda; eşitlik, haklarda ve adalette birlik de ümmetin yeniden doğuşuna bir temel olacaktır. Emperyalizmin Ortadoğu’yu parçalayan modelinin ifadesi olan Kürdistan’ın parçaları birbirine yaklaştıkça, sınırlar geçersizleştikçe Ortadoğu’da birliğe giden yol da berraklaşacaktır. Kürtlerin kondüsyonu ve milli hafızası, Batı müstemlekeciliğine direnmenin yolunun bölgedeki milletlerin ortaklığıyla mümkün olacağını hatırlayacaktır.
Sistem, dünya halklarının umudu olan nefesi boğmak için Ortadoğu’yu yeniden ablukaya aldı. Kürtler kopuş ve ulus devleti bir ideale dönüştürdükleri oranda dönüştürülmüş olacaktır. Kürtler İslam’dan uzaklaşırsa, Kürtler dönüştürülürse, Kürtler ulus devlet tuzağına teslim olursa, Kürtler sistemin barış koşullarına boyun eğerse, Ortadoğu’nun dünya sistemine entegrasyonu tamamlanmış olur.
İhtiyacımız olan, Kürtler’e bir ulus devlet değil; Türkiye’yi bir ulus devlet olmaktan çıkarmak ve Kürtler’le Türkler’in ortaklığını kurmaktır. TC ve PKK dışında, bu meseleyi ulus devlet talebi olarak görme eğilimleri ya iktidar mücadelesi için mazlumiyeti yağmalamak ya da Kürt itirazına dalkavukluk yapmaktan öteye geçmeyecektir. Bu bir adalet mücadelesidir. Bu bir egemenlik savaşı değil, ortaklık kurma mücadelesidir. Kendine Türk diyenlerin müstekbir tavrına rağmen, devleti işgal etmişlerin zulümlerini örtbas için Müslüman bir halka Müslümanlığın dayatılmasına rağmen ve kendini Kürtlerin kurtarıcısı zannedenlere rağmen; birlikte ne yapabiliriz sorusunu bayrak edinme mücadelesidir.
Bu bir adalet meselesidir. Kürtlerin adalet taleplerinin ve adaletin tesisinin önündeki temel engeller, T.C.’nin bu talebi bölünme talebi olarak görme inadı ve kendine Türk diyenlerin T.C. ve PKK’nın ürettiği şiddeti Kürtler’e fatura etmesidir.
Önce Adalet tesis edilsin. Şartları değiştirme gücünde olan T.C. devleti ve hükumeti, bu şartları düzeltme, dürüstçe yüzleşme görevinden kaçındıkça; “Kürt meselesi”, tüm bölge ülkelerinin aleyhine gelişen sürece sadece katkıda bulunacaktır. Kürtler siyasal geleceklerini hür ve eşit olarak tayin edecek duruma gelsinler, geleceklerini coğrafyadaki herkesin ortak geleceği olarak görecek, sınırları geçersiz kılmak ve Ortadoğu’da birlik için birlikte çalışmaktan geri kalmayacaklardır. Aklın yolu birdir. Adalet taleplerinin tesisi dışındaki tüm talep ve analizler ya çözümü konuşmaktan kaçmaktır ya da düpedüz sahtekarlıktır. Kürtlerin müsavat talebi ve coğrafyamızın adalet mücadelesi Kürtlerin değerlerine düşman ve yabancılaşmış “ilerici” jakobenlere, megalomanlara, Kürtlerin haklarını müdafaa adına Kürtler üzerinde tahakküm kuranlara, düşmanla iş tutan bezirganlara, bölgedeki iktidar sahiplerinin korkularına ve Dünyaya nizam verdiğini sanan Global oligarşinin insafına teslim olmamalıdır. Kürtlerin bir araya gelme azmi ve süreci, Ortadoğu’ya biçilen yeni gömlekleri parçalamalıdır.
80 yıldır maruz kaldıkları sistematik asimilasyon, tehcir, katliam, ihanet ve işkence’ye Müslümanlığıyla direnen Kürtler, tarih sahnesine yeniden çıkarken, sistemin Kürtleri İslam’dan koparma ve Türk’e düşman etme kumpaslarına düşmemeli, mezhep savaşları yürüten kaos mimarlarının Kürtleri masaya sürüp çektikleri sürpriz milis güçlerine indirgemesine direnmelidir.
Biz Müslüman Kürt çocukları Ümmete dayatılan Türk ırkçılığının külleri üzerinde bir Kürt ırkçılığı inşa edilmesine, tarih sahnesine çıkışımızın Türk’e buğz ile kirlenmesine izin vermemeliyiz. Kürtler, Türklerle, Araplarla güzeldir. Düşmanımız ne Türk, ne Arap, ne Ermeni, ne Persler; ne Şiiler ne de Alevilerdir. Ya hep birlikte özgürleşiriz ya da hepimiz kaybederiz.
Ortadoğu’nun bekasını ümmetin birliğinde gören ve HERKESE ADALET için dikilen her bir Kürt, kredi kartı kullanmayan her bir Kürt ve Türk, yoksulluğu ve borçlanmayı globalleştiren Dünya egemenliğinin tekerine sokulmuş birer çomaktır.
Mehmet bey, yüreğinize sağlık. Kalplere işleyen yazılarınızı ne kadar da çok özlemiştik.
Allah sizden razı olsun…
In the 20th century, Rothschild developed into a preeminent global organisation, which enhanced its ability to secure key advisory roles in some of the most important, complex and recognizable mergers and acquisitions. In the 1980s, Rothschild took a leading role in the international phenomenon of privatisation, where the company was involved from the beginning and developed a pioneering role which spread out to over thirty countries worldwide. In recent years, Rothschild advised on nearly a thousand completed mergers and acquisitions, having a cumulative value in excess of US$1 trillion. Next to this, Rothschild also advised on some of the largest and most high-profile corporate restructurings around the world. Today the price of gold is still fixed, twice a day,[4] at 10.30 am and 3.00 pm at the premises of N M Rothschild by the world’s main Bullion Houses: Deutsche Bank, HSBC, ScotiaMocatta and Societe Generale. Informally, the gold fixing provides a recognized rate that is used as a benchmark for pricing the majority of gold products and derivatives throughout the world’s markets. Every day at 1030 and 1500 local time, five representatives of the banks meet in a small room at Rothschild’s London headquarters on St Swithin’s Lane. In the centre is the chairperson, who is traditionally appointed by the Rothschild bank.
statükonun kürtler nezdinde artık çatırdağını, bir geçerliliğinin kalmadığını ilan eden bu metin ayran kabartarak statükonun devamın ı istiyor yine. ümmetçilik adı altında istenen yine karşı taraftan birilerinin yedeğinde olmaktır. bugün ortalık yerde duran cenazenin katili sadece laik, batılı, şu bu tyaraflar değildir, bizzatihi islamcılıktır da…
kaba gelmesin ama geçti bor’un pazarı…
Ümmet denince aklınıza T.C. ve oligarşi diye tarif edilenle uzaktaki batılılar geliyorsa, Bor’un pazarı geçti, doğru. İslamcılığı suçlamanın ya da AkP’nin İslamcı olduğunda ısrarın arkasında da ben sadece kötü niyet görürüm, çünkü cehaletin mazeret edilemeyeceği bir açıklıkta, ortadadır.
Tekrar ediyorum: “TC ideolojisine eklemlenen İslamcılar’a, Din kardeşliği edebiyatı ile hakların gaspına kılıf uyduranlara yani Yeni Kemalizm’e direniş, İslamcılığa ve İslam’a tepki haline gelmemelidir. İktidar’ın dalkavuğu Kürtleri, Kürtlerin adalet davasının temsilcileri saymaktan farklı değildir bu. İktidarın İslamcı olduğunda ısrarın arkasındadır tepkinin adreslerinden biri. Kürtlerin yükselişi, İslam’ın adalet, müsavat, özgürlük ve sorumluluk değerlerinden koparsa, Emperyalizmin bölgeyi manipülasyonunun bir aracı olacak, sitemin yeniden ikamesine kanıyla canıyla bedel ödemeye devam edecektir.” ve “Kürtler siyasal geleceklerini hür ve eşit olarak tayin edecek duruma gelsinler, geleceklerini coğrafyadaki herkesin ortak geleceği olarak görecek, sınırları geçersiz kılmak ve Ortadoğu’da birlik için birlikte çalışmaktan geri kalmayacaklardır.“
İyi akşamlar Mehmet Bey,
bir soru:
acaba bu yazınızı (ki giriş bölümündeki kürt övücülüğü her nedense bana dizilerdeki dili hatırlattı: kadim, misafirperver, iyi kürt halkı…oysa korculuk dediğimiz birşey var değil mi)
neyse ara biraz uzadı, orum şu: acaba bu yazınızı Abdullah Öcalan’ın demokratik konfederalizm tezi yokmuş-yazılmamış gibi mi okumalıyım?
sahi siz nasıl yazdınız?
sağlıcakla
Şahsen iki millet arasında ayrımın geri dönülemeyecek derece derinleştiğini ve derinleştirilmeye devam edildiğini düşünüyorum. Türkiye’nin güneydoğusu, kuzey ırak ve kuzey suriye topraklarını içeren bölgede kurulacak Kürdistan devleti çok uzakta değil artık. Çözüm süreci denilen süreç de AKP ve PKK arasında oynanan tiyatrodan ibaret.
Her ne kadar AKP vatandaşı bu bölünmeye hazırlasa da türk halkı kendisini kürtlerin ayrılığı sonrasında yaşanabilecek muhtemel iç savaşa hazırlamalı.