On beş yıldır tek başına iktidar, dediği dedik çaldığı düdük, siyasi muhalefeti tarihte hiç olmadığı kadar güdük bir siyasi partinin; bir şahıs partisine dönmüş bir siyasi tepkinin yönettiği ülkemizin geldiği noktaya iyi bakın. Tarihimizin en yalancı istikbarının altında, bir uçurumun kıyısında, kanlı bir uzun eşek oynadığımızı görmüyorsanız kendinize bakmayı deneyin. Sizin vekilleriniz olduğunu iddia edip, efendiniz olmaya çalışanlara, “çantada keklik”ler olmadığınızı hatırlatacak bir parçası kalmış mı omurganızın, bakın.
Kamunun güvenliği, hukuku, eğitimi onlara teslim edildiğinde kundakta olan çocuklarımız onların ülkeye boca ettikleri altında büyüdü. İyi bakın. O çocuklar en çok kabadayılığın, ötekilemenin, kalpsiz ve beyinsiz genellemelerin, tacizin, ırkçılığın, sahtekarlığın, tutarsızlığın, sorumsuzluğun yüceltildiğini gördüler.
Siz göremiyorsanız ya benim gözlerim gerçekten dış güçlerin kontrolünde ya da siz asla ebeveyn olmaya layık değilsiniz.
Halkın kendilerine emanet ettiği tüm kamu gücünü kullanarak ödüllendirdikleri, kucakladıkları, çoğalttıkları, egemen kıldıklarına iyi bakın. Cehaleti, yancılığı, yalakalığı, linç etmeyi, aklı dumura uğratan sloganları, şekilciliği, taklidi, güce tapmayı, gücün söylediklerini adalet addetmeyi, merhameti zayıflık saymayı, gammazlamayı görmüyorsanız bakmıyorsunuz demektir. Körleştiniz demektir. Zulümden rahatsız olanları dilsiz şeytanlara çeviren sudan içtiniz demektir.
Bakmanızı istemedikleri yerlere bakın. Paralelcileri atıyoruz diyenler, paralel hazine kurup ülkenin geriye kalmış son kamu kuruluşlarını da oraya devrettiklerine bakmayın istiyorlar. İyi bakın, ‘Varlık Fonu’ dedikleri anonim hortumun yöneticilerine. Onlar mı ülkenin menfaatini ihraç etmeyecek sanıyorsunuz? Sanıyorsanız, aklınızı ihraç ettiğiniz kesin.
Hata üstüne bin hata yaptılar. Bir yalanı örtbas için bin yalan attılar. Kan döktüler. Çok kan döktüler. Yuva yıktılar. Can yaktılar. Ağlayan anaları aşağılayacak kadar, İsrail’in postallarına kapanacak kadar alçaldılar. Alçaklığı yüceltecek kadar, alçalmakla böbürlenecek kadar alçaldılar. Bir sonraki gün bir önceki günden daha acımasızlaştılar. Bir tek kez sorumluluk almadılar. Sorumluluğu ihraç ettiler.
Bakın okullardan, kamu kurumlarından ihraç ettiklerine. Kimlerden kimlere geldi sıra. İyi bakın. Dikkatle bakın. Görerek bakın. Sonra ihraç etmediklerine, ihraçlara alkış tutanlara bakın. Bakın atananlara ve atılanlara. Önce dışlananlara bakın, sonra da ödüllendirilenlere.
Öğrenmeyi, okumayı, düşünmeyi, sorgulamayı, tartışmayı, itiraz sahibi olmayı, meselesi olmayı, omurgayı ihraç ediyorlar. Bilimi, sanatı, merakı, anlamayı, araştırmayı, keşfi, deneyi, felsefeyi, edebiyatı, edebi ihraç ediyorlar. Cesareti ihraç ediyorlar.
Farklılık, renklilik, çeşitlilik, zenginliktir; Sünnetullahtır ihraç edilen. Ülkenin nefes borularını ihraç ediyorlar. Barışı ihraç ediyorlar. İhraç ettikleri bir kaç bin solcu ya da Müslüman değil; Müslümanlığı ihraç ediyorlar, ‘salt çoğunluğu Müslüman ülke’den.
Sanatçı değil borazan; akademisyen değil megafon; araştırmacı değil kukla; yazar değil yalaka; şair değil apolojist; hakim değil iktidar mübaşiri; öğretmen değil yağdanlık istiyorlar. Futbolcu istemiyorlar; sahadaki herkes kendi amigoları olsun istiyorlar.
Omurgasız ve zır-cahil bir ilçe teşkilat başkanının önünde ayağa kalkıp ceket ilikleyen, siyasi iktidarın ertesi gün tam tersini iddia eden her cümlesini tekrarlayan, ülkenin akademisine en büyük katkısı kötü tercüme edilmiş ve birbiriyle ilgisi olmayan çalıntı paragrafların montajlanmasından ibaret olan, intihali bile ciddiye alınmayacak deli saçmalıklarını makale diye yayınlayan, soru soran öğrencisine haddini bildiren, otorite şehvetiyle yanıp tutuşan, kalpsiz, mukallit, habis, bağnaz, kıskanç, aç gözlü, haketmediğini isteyen, müfteri, gammaz, gaspçı, klişe tornacısı düz-kafa goygoycu ‘küçük adam’ların bahçıvanlık ettiği devlet üretme çiftliklerine çeviriyorlar üniversiteyi. Okumaya, öğrenmeye aç dimağların, ülkenin taze fidanlarının, ana kuzularının ruhlarının bile hadım edildiği mezbahalara çeviriyorlar okulları.
‘bazı Müslümanlar, bazı İslamcılar, bazı Kürtler, bazı sözde gazeteciler, bazı solcular, bazı dış güçler, bazı hainler’ dışında cümle kuramayacak, çaldıkları düdüğe koşacak küçük korkak cahil zorbalar istiyorlar. Düşünceye, analize, sorgulamaya, ehliyete, yeteneğe, slogan atmayan şiire, yazdıklarına bedel ödeyen münevvere düşman güruhlar devşirecekler çiftliğe çevirdikleri üniversitelerde. Düzeyleri onları besleyenlerin düzeylerinden daha aşağıda kalsın diye omurgalarını kıracaklar çocuklarımızın. Hakiki hiç bir şey kalmayacak; hakikat zaten ihraç ettikleri ilk kurbandı.
Böyle giderse, bu hızla devam ederse, çok yakındır ihraçların sonuncusu. Son ihracatları kendileri olacak: Yüklerini tutup çoktan ayarladıkları ülke dışındaki tatil beldelerine göç edecekler ve Hafazanallah ülkemiz, sadece ithal edilmiş şeylerle devinen trollerin cirit attığı bir mezbeleye dönüp tarih sahnesinden ihraç edilecek.
Geleceğinizi ihraç eden bir kıyım görmüyorsanız mesele gözleriniz değil; dumura demir atmış beyniniz, taşlaşan kalbiniz, körleşen vicdanınız, ihraç ettiğiniz inancınızdır.
Hukuk katliamı bile demeye dilimin varmadığı mülevves bir keyfilikle el koydukları, 5-10 bin kişinin işi değil; el koydukları, peşkeş çektikleri, ihraç ettikleri geleceğindir.
KHK KHK, OHAL OHAL; hapsedilen, linç edilen, ihraç edilen, geleceğimizdir.
Canım abim, hüngür hüngür ağlıyorum ölmüş ülkem için… Ne yazık! Elden gelen birşey yok!..
İngiliz ata sözü şöyle idi…Kullanmadığınız ne varsa, yitirirsiniz…. Hakan kardeş sen varsan ben varım, biz varız…İslamın, İslamcıların sözü bitmedi….Söyleyecek çok sözümüz var…ilk sözümüz şu olsun….Çekin lüks arabalarınızı, kirletmeyin mahallemizi …. İslamcı mahalle temizlenmeli….
Dusunen bir beyin sizlayan bir kalp dogru bir soze canim kurban. Sizi yeni buldum. Oysa isminizi duymustum. Artik birakmam.
Mehmet kardeşim, içeriden ses vermek lazım gelen! Acı gerçekleri her bastığında tuşa güzel sıralıyorsun ve bizler içimizdeki sesi duyuyoruz yazdıklarından. Ve fakat, Beyazıt meydanında slogan atmak gibi bir şey olarak kalacak kayıtlarda! Ve okudukça çay içerken keyif alacak gibi, efkarlanınca tütmek gibi!
Eleştirilecek o kadar çok kısım var ki sayfalar yetmez. Bu yazının bir çok yerinde kin, nefret, öfke o kadar bariz ki herkesi kıyıp geçirmiş. Allah’tan korkan birinin eleştirirken biraz daha dikkatli olması gerekmez mi? Hiç bir istisna yapmadan, acaba bile demeden neredeyse kendisi gibi düşünmeyen HERKES’i hedef almış. Yazık gerçekten yazık. Mehmet Efe yi yıllar öncesinden okumuş biri olarak gerçekten yazık.
Acıtsın, daha çok batsın bu gerçekler. Belki o zaman yıllardır süren hipnozdan uyanıp kendinize gelip bir vah çektikten sonra belki düşünürsünüz benim bu olanlarda bir payım var mı, düzeltmek için elimden ne gelir diye.
Sen de mi Brütüs! demişti Sezar. Sen de mi Mehmet Efe! gerçekleri görmek ne kadar zor. Kamaşan gözlerin güneşe bakamadığı gibi…..
Vicdana çağıran sesinizin duyulması ne kadar zor kendilerine dini ve ladini güçleri destek almışlar tarafından. Ama duyanlar için söylemeye devam edin lütfen. saygılarımla