Özelde Ak Parti’ye, (çünkü şartları değiştirme gücüne sahip), genelde savaş çığırtkanlarına yazdığım bu çağrıyı, 80’li ve 90’lı yılları dün gibi hatırlayan bir şairin korkulu çığlığı gibi okuyabilirsiniz. Ama korkularının yersiz olmadığını siz de en az bu satırların yazarı kadar iyi biliyorsunuz. Üslubuna katılmayabilirsiniz, örnekleri hoşunuza gitmeyebilir, ama lütfen korkularına dikkat edin.
Durun. Şeytanlaşıyorsunuz.
Derin yaralarla kaplı ülkemizin kaderiyle kumar oynuyorsunuz. Nicesinden sizin de sorumlu olduğunuz derin yaralar. Kumarbazların, muhterislerin, kifayetsizlerin kana bulayıp durduğu; umutlarının, huzurlarının, emeklerinin, anılarının, en çok da çocuklarının kıyılıp durduğu insanlarımızın, nihayet bin bir felaketten çıkıp gösterebildiği iradeyi de kendi küçük hesaplarınız için kanla yoğurmaya başladınız. Dünya savaşından beri iki büklüm hayata asılan bir ülkenin güç bela büyüttüğü bir çocuk o irade. Size emanet edilen o yaralı çocuğu, ateş çemberine sürüyorsunuz.
Kadir-i Mutlak Allah’ın bile vahiy gönderip merhametle davet ettiği ve seçimleriyle başbaşa bıraktığı insanların hayatlarıyla oynuyorsunuz. Dediğim dedik olacak diyorsunuz. Üstelik siyasetiniz muhteris, devletiniz yetersiz, hukukunuz tuzla-buz, örgütleriniz öndersiz, uzmanlarınız cahil, danışmanlarınız omurgasız, analistleriniz ahmak, stratejistleriniz kötü kopyacı, gazetecileriniz hala amigolar düzeyinde iken.
Kalbinde kıbleniz olan ve sizin de parçası olduğunuz büyük ülkeyi defalarca paramparça edenlerin ve şimdi yine ateşlere boğanların kurduğu, size ait olmayan bir masada, şeytanlarla paslaşmaya çalışarak, kumar oynuyorsunuz. Yaralara yaralar ekleyecek bir kumar. Sizin kazanmanız mümkün olmayacak bir kumar. Şikeli ve her adımı kanlı bir oyun. Yalanlarla, düzenbazlıkla, şeytanlıkla oynanan bir oyun. Siz yalan söylemekte henüz çok yenisiniz.
Bu ülke bu kadar hırpalanmayı, bu kadar test edilmeyi, bu kadar fitneyi hak etmiyor! Verdiğiniz sözlerden, “namusum ve şerefim üzerine and içerim” diye içtiğiniz antlardan feda etmediğiniz kalmadı neredeyse. Kendi parti teşkilatlarınızın aday belirleme iradesini bile feda ettiniz. Maslahat anlayışınız için adaleti, düdüğünüzü öttüreceklerden başka kimsenin sesi duyulmasın diye ehliyet ve liyakati, ahlaksızlığı korumak için hukuku, strateji eksikliğiniz için vicdanı, büyük şeytanları kızdırmamak için Mavi Marmara gibi en haklı davalarımızı, hatta “değerli yalnızlığınızı” bile feda ettiniz. Akl-ı selim sahibi her sesi, her itirazı, kardeşlerini boğan sultanlar gibi feda ettiniz. Feda etmediğiniz kutsalımız kalmadı!
Nihayet, övünmekle en haklı olduğunuz çözüm sürecini bile feda ettiniz. “Risk alarak başlattık” dediğiniz barışı, önce araştırma şirketlerinin önünüze koyduğu rakamlara bakarak, seçim takvimlerine yayarak yozlaştırdınız sonra da iktidarınıza karşı ilk gerçek riskte bir çırpıda feda ettiniz. Barış süreci sizin en değerli eseriniz değil miydi? İlk ciddi rahatsızlıkta, iktidarınıza dönük ilk gerçek riskte, adeta intikam alır gibi, elinizi altına koyduğunuzu söylediğiniz taşı da kundaklamaya giriştiniz. Sandıktan istediğiniz sonucu almak için sandıkla emanet edilen ve en çok tekrarladığınız “millet iradesini” feda ettiniz.
Umut ve çözümün adresi diye övüp durduğunuz İmralı’yı da susturuverdiniz. Diyadin’de ateşkes ihlal edildiğinde, yaralı askerleri sırtlarında taşıyan köylülerin attığı çiçekleri çiğnemekte tereddüt etmediniz. Roboski’den Soma’ya, anaların ahını bile almak durduramadı bu fedakarlıklarınızı. Bir umut koalisyonundan, “iktidara mahkumuz” dediğiniz bir noktaya geldiniz..
Sizden farklı olanlarla birlikte çalışmaya başlamanızı istemiş halka, evlatlarını feda edeceğinizi ilan ettiniz.
Kimin evlatlarını feda ediyorsunuz? Öldürülen her bir evladımızın bir tek saç teline bile emek mi verdiniz? Emzirdiniz mi? Geceleri üstünü mü örttünüz, okul defterini alabilmek için ele-güne avuç mu açtınız, ağladığında göğsünüze mi bastırdınız? Tabuta koyup annelerine geri postaladığınız evlatları Allah, siz mikrofonlara konuşmaya devam edebilesiniz diye mi yarattı? Tek oğlunu kurban veren ve “siyasetçiler bana güvenip atıp tutmasın, bende çocuk kalmadı.” diye kahrolan babayı duydunuz mu? Eğer halkın geçici kıldığı iktidarınızı bu şekilde kalıcı kılacağınızı sanıyorsanız, ne korkunç bir matematiktir bu!
“Evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız” dediniz.
Kendinizi hiç feda etmediniz ki! Bir tek kendinizden gerçekten feda edemiyorsunuz. Kendinizden gerçekten feda edebilseydiniz, bu noktaya gelir miydik sanıyorsunuz?
Önce barış ve güven için ateşkese ikna ettiğiniz PKK’yı, şimdi de tam tersine, daha önceki iktidarlar gibi davranacağınıza ikna etmeye çalışıyor gibisiniz. Onlar zaten 30 yıldır kendi hayatları dahil, savaş hukukunu bile ihlal ederek, her şeyi feda etmek üzere örgütlendiklerini defalarca ispatladılar. Siz kendinizden feda etmeye, kibrinizi feda etmeye hazır olmadıkça, onların zemini ve savaşçı kaynağı da tükenmeyecek. Şimdi IŞİD gibi örgütlerden de ders aldılar. Artık şehirlere taşıyorlar. Siz ölmeyi ve öldürmeyi ne sanıyorsunuz?
Aynı yöntemlerle farklı sonuçları almayı beklemeyin diyenler eksik söylüyor. Bu kez alacağınız sonuçlar öncekilerin aldığı sonuçlardan farklı olacak. Daha korkunç, daha beter olacak çünkü…
Düşünün. (Varsa), PKK içinde kullandığınızı sandığınız kanatlarla, sizinle birlikte hareket edeceğine ikna olduklarınızla birlikte, durun; halkın sandıktan çıkan tüm iradesiyle birlikte, durdurun bu fitneyi. Allah rızası için, kendi öz evlatlarınızın başı için durun. Son zamanlardaki sözde fedakarlıklarınız kemiğe dayandı. “Kutlu” dediğiniz “yürüyüş”e biraz ara verip düşünün.
Elinizdeki analistlerin yetersizliğini, danışmanlarınızın ve uzmanlarınızın cehaletini ve sorumluluk duygularından fukaralığını, gazetecilerinizin amigoluğu aşamayan söylem düzeyini, henüz a’rafta yalpalayan devlet kurumlarının yapısını düşünün. Bunlara mı ülkenin evlatlarını feda etmek için açık çek veriyorsunuz? Özgürlük, hukuk ve kamu düzeni oturmamış bir ülkede böyle bir üslubu insan hayatına değer vermeyen yönetimler bile kullanmaya tereddüt eder. Size destek sözü veren büyük şeytanların, savaştığınızı sandığınız her şeyi de aslında kontrol edebilediklerini düşünün.
Daha somut bir örnek vereyim, Gezi patlamasını düşünün. Sonra bu ülkenin artık Kürt, Türk, Alevi, Sünni fark etmeden artık hepsi birbirine benzeyen, imtiyazlardan yararlanamamış gençliğini düşünün. Son on yılda cehalet, linç kültürü, aklı dumura uğratan klişeler, merhamet ve adaleti katleden bir yandaşlık diliyle sürekli bombardıman edilmiş gençliği düşünün. Okudukları gazeteleri, takip ettikleri sosyal medya sosyopatlarını düşünün.
“Dicle kenarındaki kuzunun hesabını” unuttuysanız bile düşünmeyi hala hatırlıyorsunuz değil mi? Allah’tan korkmuyorsanız kendi güvenliğinizi olsun düşünmüyor musunuz?
Feda etmeye hazır olduğunuz evlatları feda etmeye devam ettiğiniz takdirde, bu gençliğin twitter’da hormon tıklatmakla yetinmeye devam edeceğini mi sanıyorsunuz? Yasin Börü’ye uygulayabildikleri vahşeti düşünün. Antalya’da Kürtçe konuştuğu için 10 saniyede katledilen 20 yaşındaki Mahir Çetin’e reva görülen dehşeti düşünün. Silivri’den çıkardıklarınız ve onların arkasındakiler, sizden daha tecrübeli evlatları feda etmekte. Gezi’yi yüzle çarpın ve o yangını söndürebilecek itfaiyecileriniz, yaralarını sarmaya fırsat bulmadan yine deşik edilmiş bağrımızı serinletecek yeterli suyunuz olacak mı; düşünün. “Dicle kenarındaki kuzunun hesabını” unuttuysanız bile düşünmeyi hala hatırlıyorsunuz değil mi?
Korku, umutsuzluk ve endişenin insanı, özellikle olgunlaşmamış insanı dönüştürebileceği vahşi hayvanı size ben mi anlatayım?
Birazcık kendi inadınızdan, hırsınızdan feda edin mesela. Daha önce yapabilme kabiliyeti göstermiştiniz, hiç mi kalmadı o kabiliyetten? Buna kimleri ne zamana kadar inandırabileceğinizi sanıyorsunuz?
Nasıl vardı, nasıl varıyor eliniz? Gerçekten! Gerçekten hayat bunlar; sizin, çocuklarınızın, sevdiklerinizin, hayallerinizin, arzularınızın canlı olduğu kadar canlı ve gerçek hayatlar. Hırs, infaz, slogan, kan, yalan, örtbas, saptırma, arsızlık, kan, kin, öfke, yemin, intikam, kan. Fotoğraflar, kanlı fotoğraflar, genç fotoğraflar; tabutlar, tabutlara kapananlar; taze kazılmış toprak tümseklerin başucunda nedenini anlatamadan hıçkıran yeni çocuklar, bodrumlarda korkuyla titreyen çocuklar, kahreden analar. Yeni ve daha derin yaralar. Korku ve endişedir insanı en çok hayvan kılan. Budur egemen olacak olan. Kıydığınız her canla, tetiklediğiniz her cinayetle, kesintiye uğrattığınız her hayatla ve sebep olduğunuz her ölümle siz biraz daha ifritleşirken; öldürülen hepimiz olacağız. Öldürülen tüm insanlık (Maide:32). Her bir can için, defalarca.
Daha önce Kürt militanlara söylediğimi size de hatırlatmak isterim: Nerede duracağını bilmeyen, yani haddini aşan, zıddına dönüşür. Millet sizi sizden farklı olanlarla birlikte çalışmaya çağırdı. Yoksa kısa süre sonra, imtiyazlarla koruduğunuz kendi evlatlarınız bile bu ülkenin sokaklarına çıkamayacak hale gelecek. Allah korusun, çıkılabilecek sokakları kalırsa tabii.
Bir seçim olmaktan çıkartıp halkın evlatlarının cesetlerine basa basa girdiğiniz hiç bir yoldan alacağınız sonuç, feda ettiklerinizin hiç birine değmeyecek. Size de yaramayacak kıyılan canlar, karşınızdakilere de, işbirliği yaptığınız derinlere de, ülkemize de, coğrafyamıza da.
Değmeyecek. Kazansanız bile zaferiniz kayıplarımızı geri almaya yetmeyecek. Vazgeçin. Hala yapabilirsiniz. Hayatta tuttuğunuz her hayat, hayatınızı hayat kılan bir hayattır, sizin için de bir umuttur; gerçekten bilmiyor musunuz bunu? Hangi emeller için yürüdüğünüzü sanıyorsanız sanın, hangi kazanımlar için oturmakta iseniz bu kan sofrasına; hiç olmazsa şunu hatırlayın: Makamların, masaların, logoların, tabelaların, kameraların, sloganların, bayrakların, mevzilerin, yumrukların ötesinde; insansınız, zayıfsınız, hayatsınız, ölümlüsünüz; hatırlayın.
Bu ateşle oynamaya ehil olsaydınız bu ateş çemberinde olmazdık zaten.
Hiç biri geri gelmeyecek ölenlerimizin.
Tebrik ederim Mehmet Efe bu vicdanlı ve adil çağrın için.
TC-Üretimi Kürt sorunu ne olacak?
1. Yugoslavya gibi iç savaşla bölecek
2. İngiltere-IRA gibi barışla bitecek
3. İsrail-Filistin gibi sürecek
Barışla bitmesini arzu ediyoruz; ama halkın çocuklarını siyasi ve ekonomik menfaatleri için kurban etmekten çekinmeyen politikacılar bunu sürüncemede bırakmayı tercih edecek… Bu Yugoslavya benzeri bir iç savaşı ateşleyebilir… Allah korusun.
Devlet müdahale etmesiydi süreç nasıl devam ederdi?PKK dis destekli saldırılarını artırmıştı?
Aklımızla, kalbimizle bağlandığımız abilerimiz/şairlerimiz tevhidi safları tek tek terkediyor. Yeni putlarını mukaddes kılabilmek için “muhlisine lehud din” i terkediyor. Kimisi türkçü oluyor, kimi kürtçü. Artık Kuran bu kişilerin hayatında hiçbir söz söylemeyen bir kitap haline gelmiş. Hanif bir varoluş ile akılları ve kalbleri arasındaki bağlar kopmuş. Herşeyi Modernizmin müfrid düşünce şemaları ile açıklamaya ve anlamaya çalışıyorlar. “halkımız” derken bir ırkı kastediyorlar. Küfür sizin hasmınız değilse, siz nesiniz kimsiniz ki?
Diğer yazılarımı da okuyun. Bankalar, GDO, Doğu Türkistan, zıddına dönüşen PKK, İsrailleşen AkP gibi konuları işliyorlar. Belki en azından iktidara tapmak ile tevhidin aynı şey olmadığını hatırlarsınız.
“Lütfen yorumlarınızı ekleyin. Merak etmeyin, eposta adresiniz yayınlanmıyor ..”
Bu ifadeler sana ait.. yorum yazıncada yayınlamıyorsun. cümlelerde hakaret yok küfür yok. sana önemli bir şey söyleyeyim abi.
Sende ahlak yok.
Öz tutarsızsın.
Kusura bakmayın, siz tatmin olasınız diye, her ay cebimden ödediğim, bin bir emekle sürdürdüğüm kişisel sitemde, ekşi sözlük ağzıyla şahsıma hakaret ettirmeye, kof karalama numaralarını, karakter suikastı deneyen ucuz tribün atraksiyonlarını sırtımda taşımaya niyetim yok. Her yorumu yayınlarım diye bir söz de vermedim. Bana ulaşıyorlar. Burada diğer bir yorumunuz var, hatta cevap da verdim. Çok istiyorsanız gidin bana solcu oldu demek için kendi sitenizi açın.