Gidişatın değişmesi gerekiyorsa, statükonun ‘yapıcı eleştiri’si olmaz. Alçaklığın yapıcı eleştirisi olmaz. Cehaleti yüceltmenin yapıcı eleştirisi olmaz. Allah’la aldatmanın yapıcı eleştirisi olmaz. Cinayet, katliam ve işkencenin yapıcı eleştirisi olmaz. İktidarın yapıcı eleştirisi olmaz. Zulmün yapıcı eleştirisi olmaz. Ve devlete yapıcı eleştiri olmaz.
Bununla yetinmediyseniz, okumaya devam edin lütfen.
Okur-yazarlar, insanları alelade olanın ötesinde etkileyen şeyleri alelade kavrayışın üstünde hissedebildikleri zaman; verili olanın, kurulu olanın, değişmesi gerekenin değişmesi için umudun da sesi olma ihtimali elde ederler. Cehaletin egemen olmasına ise, asla razı olamazlar. Okuyup yazabilmenin en asgari refleksidir bu. Bu refleksi dumura uğramış okur-yazar, cahillerin safındadır. Okur-yazarlar gidişatı sorgular, değişimin sesi olurlar. Şartları belirleyenlere itirazları vardır. Gidişattan beslenenler için, oyun bozucudurlar. Oyunun bozulması gerektiği anda, daha iyi bir oyun kurma kudreti olmayan okur yazarın, ‘yapıcı’ olmama sorumluluğu vardır. Korunmaya değer olanı eleştirme hakkını korur, yıkılması gerekeni ise eleştirme görevini idrak eder. Çünkü gidişatın değişmesi gerekiyorsa, statükonun yapıcı eleştirisi olmaz.
Zulmün ‘yapıcı eleştiri’si olmaz. Zalimlerin itiraz yükseltebilenlerden yapıcı eleştiri istemesi, itiraz edenleri hapsetmesinden daha arsız bir davranıştır. Çünkü zalimler, en az her kişi kadar iyiyle kötüyü ayırdedecek melekelere sahiptir. En az diyorum çünkü zulme kudreti olan, eylemlerinin ve kararlarının etkilerini ölçme, ve zulümle adalet arasındaki tercihleri değerlendirme konusunda senden ve benden daha çok imkan ve takat sahibidir. Ve ellerindeki imkan ve takat oranında da sorumluluk sahibi olmalıdırlar. Ve ben zulmettiklerine kani olduğum anda, yapıcı eleştiri yapma hakkımdan vazgeçmek zorundayım. Zalim istedi diye siparişle de eleştiremem. Zulmü yıkıcı, teşhir edici, çıkarabileceğim en gür sesle işaret edici olmalıyım. Tutabileceğim en ılımlı yol, zulme elimin, dimağımın, dilimin yettiğince net bir tanıklık yapmaktır. Kişinin görevi budur. Zulüm, amme gücünü eline geçirmişler tarafından işlendiğinde, ‘amme’nin yani kamunun üzerine düşen, iradesini geri almaktır. Kamu iradesini elinde bulunduranlara karşı, azınlıkların, bireylerin kendini savunma gücü yoktur. Zalim ve mazlum arasında orta yol bulmaya çalışanlar da zulmü aklamaktan başka bir şey yapmamaktadırlar. Mazlumun hakkını teslim etmekten daha azı zulümdür. Hele hele zalim, devlet gücünü elinde bulunduruyorsa. Mesela, kamu iradesini temsil edenler, en değerli hak olan yaşama hakkına tecavüz ettiğinde, ona hata denmez, katliam denir. Katliamın eleştirisi olmaz. Katliamın hesabı olur. Katliamın hesabı sorulur. Hesabı verilinceye kadar. Zulüm eleştirilmez. Zulümle mücadele edilir. Lanetlenmekten daha azını hak etmez zulüm.
İktidarın yapıcı eleştirisi olmaz. İktidarın yapıcı eleştirisi ancak iktidarın içinden olur ve sınırlı sayıda kullanılabilecek bir haktır. Tek kullanım en idealidir. Eleştirilmeyi hak eden iktidar, içinden eleştirildiğinde, kendini düzeltmediyse, içinde kalmak, hatanın parçası olmaktır. İktidarın yapıcı eleştirisi olmaz. Çünkü iktidar, yapıcı kudretin sahibi olmaktır. Çünkü iktidar övünebileceği eylemlerini övdüğünde onu herkes duyar. Ve itiraz edebilenler, iktidarı övdüklerinde, sadece övgülerini iktidarın kendini övme gücüne ve etkisine eklemiş olurlar; itirazlarının sesi de böylece duyulmaz hale gelir. Övgüye bulaşmış iktidar eleştirisi, iktidarsızdır. İktidarın hataları, senin benim hatalarım gibi değildir. Hesabı sorulmayan her küçük hata, kaçınılmaz olarak bir sonraki hatayı büyütür ve zulmeder. Eleştirilmeyi hak eden iktidarın hataları sadece ve gür sesle reddedilmeli, teşhir edilmeli, lafı dolaştırmadan, eğip bükmeden işaret edilmelidir. İktidarın hatalarının kahir ekserisi, kahredicidir.
Hükumetin yapıcı eleştirisi olmaz. Hükumetin yapıcı eleştirisi ancak, hükumetin içinde yer aldığı yapı içinde örgütlenmiş muhalefetten beklenir. Modern devletin hangi hükumeti yapıcı eleştiriyle davranışını düzeltti? Değişmesi gerekene yapıcı değil, değiştirici olmak gerekir. Şurası kesindir: ‘Ya çözüm sun ya da sus’ diyenler, çözüm değil susmanı isteyenlerdir; ‘daha iyisi yok’ diyenler, daha iyisini istemeyenlerdir. Örneğin, bu ülkede hükumetin son beş yılda eleştiriye kulak verip bir yanlıştan adam gibi geri adım attığı bir tek örnek veremezsiniz. Ferdin eleştirisi, yapıcı olmamalıdır. Ferdin veya halkın eleştirisi sonuna kadar eleştiri, mümkünse ve değecekse, isyan olmalıdır. Hükumetin kendini savunmak için tahsis ettiği memuriyetler vardır. Balkonlardan mazlumlara bakıp, ‘ne güzel balkonlar inşa edildi, keşke bu balkonları inşa ederken bu kadar insanı mutsuz etmeseydik’ demekle yetinenlerin yaptığı, sadece korkaklık değilse, ahlaksızlıktır. Hükumetin doğrudan memuru veya (parlamento gibi) hükumet etme aygıtlarının içinde olmayanların yapıcı eleştirisi, hükumete yağcılık yapan ulufe dilencilerinin yaptığından daha doğru veya daha dürüst değildir. Aksine, daha aşağılık bir şeydir o.
Devlete yapıcı eleştiri olmaz. Çünkü devlet hata yapmaz. Çünkü devlet hata kabul etmez. Devlet ya herkes için güvenlik içinde hukuku uygular ya da zulmeder. Zulmeden devlet eleştirilmez. Devlete isyan edilir. Elle, dille, hiç olmazsa buğzla. Eleştiriyle değil. Hele yapıcı eleştiri, asla.
Katılmıyorum. İyiliği emredip kötülükten men etmek değil sizin bu kast ettiğiniz. Sizinki daha çok kötülüğü men etmeyen yönelik gayretler. Halbuki iyiliği tavsiye etmek yapılan iyilikler üzerinde sebat etmek belki yetmez ama evet diyebilmektir. Kaldı ki marifet iltifata tabidir. Allah, Allah olarak dahi kendisinin yarattığı aciz kulu cesaretlendirir, yeri geldiğinde eleştirir.
Kimsenin adamı olmamak adam olmanın iyi bir yoludur belki ama Kitap, Kalem süresinde “Daima kusur arayıp kınayana itibar etme” der. Bizler de iman eder tasdik ederiz.
Sevgili Yunus kardeşim,
Müslümanın Müslüman’la ilişkisini, bireyin iktidarla veya devletle ilişkisiyle birbirine karıştırıyorsunuz.
Kanaatim odur ki, konumuzla daha ilgili bazı ayteler şunlardır:
“Kendiniz, anne babanız aleyhinde bile olsa hakkı ayakta tutan şahitler olun”,
“Emanetleri ehline verin”,
“İçlerinden bir kısım zalimler, sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Zulmü alışkanlık haline getirdikleri için biz de üzerlerine gökten azap yağdırdık.”
“Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah’dan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.”
kaleminize emeğinize sağlık.
doğrusunu söylemek gerekirse açıkçası söylediklerinize katılmıyorum.
100 yıllık tabuların bir anda bitmesi ve çok kültürlü toplumlarda her şeyin süt liman olması sizce ne kadar mantıklı. Burada tedrici bir yöntemle olumlu gelişmelerin kanısına kanıksata bir tepkisellik oluşturmadan makul oranda gerçekleşmesi eşyanın tabiatı ile daha iyi bir uyum bir ahenk sağlamaz mı ?
Selam ve dua ile
Yasin Asma
Herkes kelleyi koltuğa mı alsın yani? Hiç gerçekçi değil ama haklısın. Çok sertsin. Öfke ve cinnet gibi durumlar çok yayıldı memlekette. Entellektüeller bile o halde.
“Herkes kelleyi koltuga mi alsin yani?”
Kimi insanlar vardir ki, “Allah’a inandik!” derler; fakat iş Allah(davası) uğrunda eza cefa çekmeye gelince, insanların baskısını Allah’ın cezası gibi algılarlar;Rabbinden bir yardım.ulaşınca da, ısrarla “Zaten biz ta başından beri sizinle beraberdik” derler. Sahi, Allah bütün bilinçli varliklarin gönlünden geçenleri en iyi bilen değil midir? Ankebut/10
Bu söylediklerinize aynen katılıyorum ,bu düşüncelerin vicdan sahibi bir insanda roboski den sonra otomotik olarak oluşması gerekirdi