-Yaşayan, yaşatan, Kudret Büyükcoşkun’a-
bir soluk almak için öldü arkadaşlarım elinde aynasıyla güneş taklidi yapan doyumsuz, kurnaz, kara bir deliğe koştular önce küçük, sonra büyük, dilim dilim düştüler düşen yıldızlar gibi öldü arkadaşlarım ahiretten kaçar gibi öperek yaldızları düşen yıldızlar gibi öldü arkadaşlarım geride kalanlara, beride duranlara üflenecek bir kıvılcım bile bırakmadılar şarlatanın kaltabanın kapkara sarayına yeşilden neon dekor ve hoparlör oldular ağlayıp saf tuttuğumuz omuzlardan başlayıp dimağları felç eden havuz kenarlarında her şeyi işlediler sarayın paspasına üç asırlık yaralara bastığımız isyanları devlet bodrumlarında gençliği kan kusanları devletin dışkı verdiği kadim yalnızları utancı, direnci, inancı eklediler; ayetleri, şiirleri, başörtülü kızları hatırlamamak için öldü arkadaşlarım altı çizili satırlar cepkenimiz olurdu saf tutunca devrimdik, her halkamız bir ülke otobüs biletimiz, çay şeker yoksa bile çünkü marşlarımızdı dünyanın kurtuluşu İbrahim gibi geçerdik ‘ve put alanlarından’ Allah’tan başka her put onların oldu oysa kaçırmak için kaçan ikindi namazları iyi yaşamak için öldü arkadaşlarım üç kuruşluk masa için, üç kuruş fazla maaş ciğeri kuruş etmezler önünde iliklemek selfide görmek için, ekose ceket aldılar şeytana şeytan diyenler, canavara canavar şeytanın melekliğini hatırladılar niçin bir sonraki ölümleri öncekinden hesaplı zamanlaması manidar linçlere katıldılar ürküttüler çocukları, yedi çirkin adam olup aynayı tutan eller geçti boyunlarına ırz katili zorbaları bile kucakladılar; yalanları, talanları, kara cahil hırsızları ölümden kaçmak için öldü arkadaşlarım ağıtları çığlıkları duymamak için kimi intikam almak veya bir aynada kamaşmak daha iyi yaşamak, hatırlamamak için kendini gerçekleştiren kehanet sarmalı düşen yıldızlar gibi öldü arkadaşlarım omuz verdiğim safın en parlak yıldızları